28 Mart 2013 Perşembe

Teşekkürler

 2008 Senesi ile başlayan bu blog macerası ilk başlarda biraz durgundu, hatta belli bir konseptimiz bile yoktu açıkçası. Daha sonra ne yapılabilir ? gibi basit fikirle biz de eteğimizdeki taşları döktük. İlk başlarda normal seyrinde giden ziyaretçi ve takipçilerimiz zamanla arttı. Sabit ziyaretçi olarak on kişi var ama okuyucu kitlem her ay-hafta değişmekte.

 Bu yüzden sizlere, blog severlere, okuyan veya katkısı bulunanlara çok teşekkür ediyorum. Şimdi 20.020'ye ulaştık. Daha nice 40.000'lere :)

Esen kalın, sevgiyle kalın


24 Mart 2013 Pazar

Solo Bereketi

 Gitar virtüözleri arasında sadece Satriani denilince bile hoop kafayı çevirip "Acaba ne oldu?" bakışı gelmesi en tahmin edilebilenlerdir.

 14 Temmuz 2007 tarihinde İstanbul'a geleceğini öğrendiğimizde inanamamıştık. Hani ilk Steve Vai konserine giden arkadaşım için "Ulen yine iyi kötü gördün birini" diyip kendimizle eğleniyorduk ama bu sefer Joe Satriani geliyordu be kardeşim. O zaman en taze albüm 2004 çıkışlı "Super Colossal" albümüydü. Albüm gerçekten harikaydı dedik of of döktürecek eğleneceğiz ...

 Tabi enteresandır o zaman hiç bir virtüöz'ün performansına gitmemişim, biraz garip gelmişti. Hani söz yok ki (bazı parçalarında söz var) adamla eşlik edip söyleyesin :)  yine bu konserde zaten ilk defa bu konserde böyle bir kitle görmüştüm. Nasıl bir kitle :D yani birileri yine kalabalık bir grup olarak geldi ve sanırım sağdan soldan duyarak gelmiş olacaklar ki baktılar baktılar söz yok, adam gitar çalıyor :D kafada soru işaretleri var gibi uzadılar gittiler.  O günde enteresandır Şebnem Ferah oradaydı, normal senin benim gibi ortalarda bir yerlerde takılıyordu. Performansın sonuna doğru doğum gübü olduğu öğrendik ve güzel bir pasta yaptırılmıştı kendisine, gitar şeklinde miydi ? Orasını net hatırlamıyorum açıkçası.

 Sene oldu 2013 Joe Satriani 7 Mayıs'da raflara ekleyeceği yeni albümünü "Unstoppable Momentum" da taze taze bizlerle olacak bakalım nasıl bir albüm olacak ? Dinleyip göreceğiz. Merak edenler varsa yeni albümün tracklist'i yazalım hemen;

01. unstoppable momentum
02. can't go back
03. lies and truths
04. three sheets to the wind
05. ı'll put a stone on your cairn
06. a door ınto summer
07. shine on american dreamer
08. jumpin' ın
09. jumpin' out
10. the weight of the world
11. a celebration


İsimlere bakıldığında enerjik ve sert bir albüm olacağa benziyor ama sadece tahmin tabi. Bunu neye dayanarak söylüyorum ? Genelde Satriani olsun Vai olsun arada başka temalara dalarak sakin bir sound yakalıyorlar ertesinde gerçekten hareketli albümler çıkıyor. En son çünkü Satriani'nin çıkardığı albüm "Black Swans and Wormhole Wizards" albümü sakin sakin ilerliyordu. 2007'de ilk konser sonrası da Aşık Veysel parçasını yazması da ayrı bir lütuf. Kendisine teşekkür ediyoruz. Keşke gelen her sanatçı veya grup böyle kültürel özellikleri irdeleyip çalışmalarına aktarsa.

 Sizi bu yazımızda üç parça ile uğurluyoruz efenim. Aksilik olmazsa konserde görüşmek üzere;

Made of Tears



Theme For A Strange World 

 


Aşık Veysel

 

 

21 Mart 2013 Perşembe

Gülelim gülümsetelim

 Melis Danişmend üç nokta bir gurubundan sonra solo çalışmalara yer verecğini açıklamıştı. Bunun ilk meyvesi "Daha Az Renk" Albümü ile gelmişti. Konserler sonrası koca bir seneyi yedikten sonra yapılan açıklamada ikinci albüm daha neşeli olacak sözü vermişti. İlk albümde fazla karamsar bir hava yoktu fakat sözler bir başkasından alınacak intikamları göstereceğe benzediğinden işin o tarafı ağır basıyordu. Normalde karamsar bir aşk albümü yaptığınızda insanın içine sıkıntı basıyor ama bu[ara]da en büyük fark kullanılan enstrümanlar.

 İkinci albüm 2013 tarihli "Biraz Daha Gülmek İstiyordum" ismiyle piyasaya çıktı. Albümdeki parçaların sözleri biraz daha hafif geldi ve kullanılan entrümanların uyumu yaklaşan baharı çağrıştırıyor gibi :)

 Albüm dokuz parçadan oluşuyor. En göze çarpan parçalar ise; Masa, erik, gölgemde dinlenmeye gel ve sükut.





İlk klip ise Masa parçasına çekildi. Sözleri de başarılı olan masa klibi ile bırakıyorum sizi. İyi izlemeler.

"Aslında içinde bir yerlerde makul bir insan var
  Ama duruyor oyle kim bilir neye yarar"







17 Mart 2013 Pazar

Görmek için


 Bu yazımız biraz toplumumuzu olabildiğince objektif bir biçimde ele almak. Bir açıdan ne kadar çok düşünce ve ayrıntı çıktığını gördüğünüzde şaşırabilirsiniz hatta ben de bu yazının nasıl başladığını kafamda tasarladığımda şaşırmıştım kendime.

 "Görmek Önemlidir"

 Yener Kızılkaya

 Yener Kızılkaya İstanbul - Bakırköy'de bir dersanenin geometri öğretmeniydi. Sayısal derslerden de pek hazzetmem açıkçası ama geometri ve fizik derslerini beceremesem de ayrı bir seviyordum. Geometri öğretmeni de hep soruları çözerken "Görmek Önemlidir" Derdi. Gerçekten de öyle o açıları veya üçgenler içinde üçgenleri bulmak "Bakmak" ile olacak şey değildi.

 Görmekten bir başka ele alacağımız konu ise toplumumuzun en kolay işi nasıl sindiremediği veya koyun misali çobanın devamlı dürteceğini anlatmak. Efendim şimdi sokaktaki insanlara baksam hadi asdece önüne bakarak yürüyenleri bir kenara koyarsanız telefonla bile konuşurken yürümeyi beceremeyen insanlar var. Tamam o esnada kim bilir neler konuşuyor ? Fakat etrafını görmesi de gerekmez mi ? Beden dili olarak şu sinyalleri verdiklerini anlıyorum. Kafam zaten yerde (Başka bir işle uğraşıyorum) en kötü birisi dürter ben yoluma girerim. Bu cep telefonu icat edilmeden önce de böyleydi, insanımız alışmış devamlı dürtülmeye. Üzüldüğüm nokta da burası.

 Hatta telefonla konuşup, yürüyemeyen bir toplumun trafikte araba kullanamamasını da eleştirmemek lazım. Kızmayın sakın. Bazen ben de bu hataya düşüp, kızıyorum ama kızmamak lazım. Hatta en komik durum ise araba kullanan insanların trafikte birbirleri ile takışması. Evet farklı araçları kullanıyoruz, fakat trafikteki kurallar herkes için aynı (Acil durum halleri hariç) Türkçe konuşuyoruz ama anlaşamıyoruz. İnsanlar en kolay yoldan kestirip "Eğitim Şart" kalıbını söylüyor da o eğitimi veren yer var mı acaba ? Herkes bir yerlerden kaçıyor, bilgi vermeyi ve bireyleri eğitmekten kaçıyor. Sonucunda ise bir şey bekleniyor. Yani vermeden almak günümüzde adetten olmuş.

 Kendinizi tembel bir çiftçinin yerine koyun. Toprağa bir şey ekmeden bir hasat zamanı bekleyin. O zaman ya toprağı ya da yerden bitmiş yeşillikleri yiyeceksiniz. Yok ben hazırcıyım başkalarının yetiştirdiklerini yerim derseniz de bu işi layıkıyla yapamayanlara da kızmayın lütfen. Konudan fazla sapmayalım, basit bir iş üzerinden çıktık nerelere geldi değil mi ? Malesef biraz görme yeteneğimizi geliştirmemiz ve bakış açılarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Geç kaldık ama nereden dönsek kardır diyoruz.

 Hoşçakalın, sevgiyle kalın :)

10 Mart 2013 Pazar

Eskilerin adam olma kriterleri

 Efendim eskiler eskiler eskiler, günümüzün şu kaos ortamı veya samimiyetsizliği ya da ben böyle mi görüyorum artık bilinmez ama gelen gideni aratıyor şerefsizim. Yani aracından tut, trafiğine sonrasında efendim mimarisinden işleyişine kadar bir özlem var.

 Belki hala yeni doğan her bireye doğduğundan itibaren "adam olsa bokunda boncuk bulurduk" serzenişi oluyor, tabi yaramazlık safhasında :D Küçükken bu lafa alınan biri olarak hep üzülürdüm. Ulen derdim adamlara bak demek bunlar bu yüzden şanslı falan tabi olayın ne kakayla ne de boncukla olduğunu gördük. Söylemek istemezdim ama her kapıyı açan kağıt parçasına tapma başlayınca istediğiniz yerde olabiliyorsunuz.

 Şimdilerde bazıları hariç, çoğu kanal evlerdeki ve yarışmalara hatta oturumlara katılan insanlarla dalga geçme modunda. Aklı başında program sayısı az efendim.

 Eskiden bir Barış Manço abimiz vardı. Yaşları çok da ufak olmayan bücürükleri alır, onlara yediği yemekleri ve faydalarını sorardı. Hatta ilk çıktıklarında adet böyleydi şarkı söylerlerdi. Miniklerin o verdikleri enerji, heyecan onları izleyen anne-babaları ayrı bir sevindirirdi. Ben de göya katılacakmışım "Adam Olacak Çocuk" programına ama mektup gitmemiş mi, yoksa program o zamanlar ( Örnek olarak bir sezonda 45 çekim) belli bir çekim sınırına takılmış mı öyle bir şeyler olmuş gidememişim.


Eski jenarasyonların adam olma kriterlerinden sadece birincisiydi bu. Gelelim ikinci olan "Bokunda boncuk bulurduk" kısmına.

  Adam olsak bokunda boncuk bulurduk sözü anne babaların (daha çok anne) en sevdiği moral bozma lafıdır. Siz o minik yeni yetme tavırlarınız ve yaramazlıklarınızla onların aklını birbirine vurdururken işin içinden çıkılmadığında "Yangın ve tehlike anında camı kırınız" acil müdahalesi ile aynı değeri taşıyordu tabi laftan anlayan bir çocukluğunuz olduysa. Ben burda kendimi övmüyorum zaten ne programa çıkabildik ne de bizim bünyemiz boncuk üretebildi. Keza yeri geldi laf işittik yeri geldi annelerin o meşhur fırlattığı frizbi misali terlikleri de yedik :D :D

 Bu laf bana hayatımda diğer işittiklerimden daha ağır gelirdi, hani yaramazdım biliyordum ama diğer yaşıtlara bakınca hele ilkokulda önde sınıf başkanı diğer tarafta başkan yardımcısı. Öğretmenin oturduğu tarafta kütüphane kolu. Bana gel "Beslenme kolu" :D ama gün geldi yeşilay ve hava gözlem kolu oldum. Bir Allah'ın kulu da demedi ya bilmem ne "Yarın hava nasıl olur, ne giyelim ?"  :D gülmekten yazamıyorum kusuruma bakmayın blogcular.

* Dayanamadım sonunda bir araştırma hastanesine gidip neden bünyemin boncuk üretemediğini sordum. Yapılan analizler ve tetkikler sonucunda kimsenin buna uygun olmadığını öğrendim. Oh dedim nefes aldım, sana kek yaptım. Meğer benim bünye inci üretiyormuş, inci tanesi nur tanesi diyerek kıymetli taşlar mağazası açarak ticarete daldım. Ticaret ise bana daldı sonra :) şaka şaka ne incisi ne boncuğu.


 Velasıl kelam 80-90 jenarasyonlarının adam olma kriterini belirleyen önemli iki başlıklarıdır bunlar. Eğer sizin aklınıza gelen bir şeyler olursa çekinmeden yazabilirsiniz. Bugün Pazar ve herkese keyifli pazarlar diliyorum.

Siz Beğendiniz ;)

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı