29 Mayıs 2012 Salı

Bu iş bu[ara]da bitmedi !

IŞIĞI BUL

 İlk oyunumuz olan ve kendisinden daha önceki yazımızda bahsettiğimiz Alan Wake nihayet ikinci bölümüyle bilgisayarları şenlendirdi. İlk bölümde eşini kaybeden ve doğaüstü olaylar içerisinde kendini bulan Alan bu sefer kendini daha kırsal topraklar üzerinde buluyor.

 Oyunun bir devam niteliğinde başlaması ve kötülüğü çıkartanın kendi ikizi olan Alan bizi çok şaşırtıyor ve yenilikler konusunda beğenimi kazandı.

İlk önce devam bölümü olan Alan Wake's American Nightmare oyununun artılarına gelecek olursak;

* Daha önce biten cephanemizi doldurduğumuz dolaplar belli periyotlarda tekrar doluyor.
*Silah sayısı ve çeşitliliği artmış hatta bazı silahları almak için kendi roman sayfalarınızı toplamak gerekiyor. Örnek vermek gerekirsek, uzi kutusunu açmak için 3 tane sayfa toplamanız gerekiyor.

* İlk oyuna göre Alan bariz bir biçimde hızlı ve uzun süre koşuyor.

* Alan Wake için cosplay bulunmuş ve ara videolarda kendisini görebiliyoruz.

Eksilere geldiğimizde ise;

* Oyunda etkileşim içine girdiğimiz üç karakter var ve bu ablalar devamlı istek peşinde Alan onu yap bunu yap gel olmadı bir daha yap gibi. Batman'in uşağı Alfred bile daha az iş yapıyor.

* İlk oyunda geçişlerde dizi tadı veren "Previously Alan Wake" bölümleri yok. Çizgi roman tadı verilen geçişler var, renkler retro tadında.

* Bariz biçimde kısa sürüyor hatta biraz spoiler içerecek ama oyunda aynı bölümlerde üç defa dolaşmanız sizi sıkabilir. Ben daraldım şahsen :)

Son bölüme doğru Poets of the fall grubunun mükemmel şarkısı olan The Happy song ile korkmuş bedeniniz tam gaz öldürme isteğiyle doluyor. Unutmadan fazla ispiyon vermeyelim ama eşini kaybeden Alan Wake mutlu sona ulaşıyor.









12 Mayıs 2012 Cumartesi

Gerçekleri mi vermek istiyorsunuz ?

Son bir ay içerisindeki haberlere bakınca zaten öncesi mantıklı değildi fakat bundan sonrası tam bir felaket tellalcısı edasıyla yayınlanıyor. İnsanları bir panik ve korku içerisine alma psikolojisi tam hızla gidiyor. Bu etki Ülkemiz sınırları içinde hemen tutmadıysa da yıllar ilerledikçe yavaş yavaş çoğunluğa doğru gidiyor.

 Gerçeklere bakacak olursak; 1 Mayıs işçi gününde şok bir haber geldi. Kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye'nin notunu pozitiften durağana düşürdü. Şimdi insanın sorası da geliyor içinden, be yaprak kafalalılar. Avrupa bu kadar ekonomi ile can çekişirken siz neden gelip bize sarıyorsunuz ? Dış ticarette kötüleşme ve yavaşlama varmış. Neden olarak bu gösteriliyor fakat çevrenize baktığınız zaman inşaat sektörü örneğini bu aralar çok veriyorum çünkü en çok fırlayan bu, bir sürü yabancı ortak ve şirket sürüsüyle projelere el atmış durumda. Hadi bu inşaat alakası yok diyelim, sürüsüyle Türkiye'ye giriş yapan yabancı firmalar ve yabancılar ile anlaşan Türk firmaları. Son beş yıl içinde Türk markaları da yabancılara ciddi sponsor ve anlaşma içindeler. Mal üretimi de cabası.


 Çok geçmeden 10 Mayıs'da S&P'nin Türkiye Bölge Müdürü Zeynep Holmes karar verirken yanlış yapılmadığını ve özür dilemediklerini açıkladı. Zaten dileseniz ne olur, dilemeseniz ne olur ? Amaç belli. Nedir bu istenen? Türkiye'nin ekonomisini yine allak bullak edip bizi IMF'e köpek etmek. Yıllardır beli doğrultamayan bir Ülke pozisyonuna getirildik. Dış etmenler kendi kafalarına göre çok güzel oynuyorlar. Bizim güleceğimiz zaman şahsen kol bastı oynattıracağım kendilerine.


 Her ne hikmetse okullarda süt kampanyası alevlenmeye başlandı. Çocukların gelişimi için iyi bir niyet olabilir fakat gerçek niyet bu mu sorusunu sormak istiyoruz. Dağıtılıp bu talihsiz haberlerden sonra bir de ifade değişikliği yapılması istenildi. Sütten zehirlenilmedi, sütler bozukmuş. Bozuk olan bir ürünü insanoğlu bünyesine kattığı zaman büyük oranda zehirlenme belirtisi gösteriyor zaten. Bunun neresi yanlış anlamış değilim. Daha sonra bunun yankılarını bir şekilde bastırdılar. Geçen hafta İzmir'de süt dağıtımı lojistik konusuna açıklık getirdiler. Yok Devlet neden dağıtmıyormuş da özel şirketlere vermiş falan...

 Devlet gücünü yitirdiğinin farkında değil sanırım. Tek sorun bu[arada]



 İstanbul'da şiddetli bir deprem beklentisi var 1999 senesinden beri. Son üç senedir de ciddi şekilde artan emlak piyasası bundan iyi gelir elde etti. Bunun dışında kara parayı aklamak için mafyalar inşaat sektörüne girdi. Şikayet sitelerinin emlak bölümüne bakın, aklınızın almayacağı şikayetler dolu.  Hükümet Kentsel dönüşüm projesi önerdi ve deprem gerçeği yüzleşirken üzülmemek için ciddi çalışmalar yaptı, yapıyor da. Bir buçuk hafta arayala hep ciddi deprem haberleri veriliyor bunu anladık belki kaz kafalıyız anlamakta zorluk çekiyoruz da Deprem için konut haricinde başka ne önlemler alındı? Diye sorarım o zaman.

 1999 depreminden sonra bariz şekilde yapılanları anlatayım;

* Neredeyse bir sene boyunca deprem anında neler yapılması gerektiği anlatıldı. Bu çok güzel açıkçası.


* Belirli yerlere konteynır bırakıldı. Deprem sonrası işe yarayacak alet-edevatlar içerisinde yer alıyordu. Bunların kontrolü iyi sağlanamadı ve geceleri kilitleri kırılıyor diye geri çekildi.


* Yine bazı ilçe belediyelerde acil çıkış sokakları belirlendi,aradan geçen iki sene sonra bu işaretlerle belirlenmiş yolların levhaları kaldırıldı.

 Doğrusunu söylemek gerekirse, gösterişten başka bir şeye benzememiş. Ne zaman yakalayacağı belli değil tabi ama tedbir her zaman önemlidir.

 İnşaat firmaları buna paralel 1+0 daire fiyatlarını fahiş fiyatlara satmaktan hiç çekinmiyorlar. Hele hele 1+1'ler... Bir de kentsel dönüşüm projesinde ciddi para olacağından pazara yabancı şirketleri sokmak istiyorlar. Bu hoşuma ve çoğunluğun hoşuna gitmeyen durumlardan birisidir. İnşallah yanılırım ama kendi eviniz varken dönüşüm projesi sonra ya metrekareniz ciddi şekilde küçülecek ya da mal sahibiyken borçlu duruma geleceksiniz gibime geliyor.

 Her kafadan ses çıkaran bu baştaki bireyler. Şimdi de Türk Aile yapsı üzerinde durup, metrekareleri düşürme derdine düşmüş. Zaten verilen döt kadar metrekareli evlere millet zor sığıyor, bir de üzerine "Yok size gereken bu küçük evler" Diye dikte ediyorlar. Çünkü kolayına bu geliyor abilerin, 20 kat 1+0 50 metrekare çık sat fahiş fiyattan.

 Ülke Vatandaşımız şu son yıllarda belini çok büktü. Vatandaşı düşünen var mı? Hayır. Neden? Her birey bir müşteri. Ne kadar köpek çekersen o kadar muhtaç kalacak, çünkü yaşamını sürdürmesi gerek ve onun için elinden geleni yapacaktır. Bu yüzden de bankalar kredi konusunda pek adil davranmayacak. Sistem çok güzel işliyor, daha yazmak isterdim fakat bilmemiz gerekenleri biraz özetledim.

 Bu kadar olumsuzluğa rağmen inşallah iyi şeyler görmemiz dilekleriyle...

Siz Beğendiniz ;)

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı