31 Temmuz 2010 Cumartesi

Arkadaşa bakıp çıkıcam (Green Zone)

 Keşke her şey bu kadar basit olsa.Kim kimin hakkını yiyebiliyor diye düşünürüm bazen ince hesaplardır aslında baya kafa yormak gerekiyor ucunda sıyırmak da var.Ben zaten gidip-gelmeleri yaşadığımdan normal geliyor artık.Nereden nereye geldik diyeceksiniz,olayın özü şu efendim vizyona yakın zamanda Green Zone adlı film geldi.İlk başta bende klasik işte delta yok bilmem ne hareketı ile orayı burayı tarayıp düşmanları alt eden bir Amerika göreceğim sanmıştım ama arkadaşımın "Abi ABD'nin Irak'a girdiğini anlatıyor" Demesiyle bir pause tuşune bastım durdum durdum baya belime ağrılar girdi ama yine inat ettim durdum,düşündüm.Dere tepe düz gidemedim bacaklarımda derman kalmamıştı.Neyse filmin konusu buysa o zaman izlenir dedim (Filmde evdeki HDD'de öyle yatıyordu o günü bekliyormuş demek) İnsanın bir atak yapması için gözle görülür bir neden ve herkes tarafından kabul edilmesi içinde haklı bir neden olması gerekir derim.İşler eğer son raddeye geliyorsa ve Dünya üzerindeki hakimiyetini kabul ettiren bir Devlet varsa orada başka bir iş var demektir.
 Sözüm ona anlatacağım veya tanıtacağım film bu işin sadece kaymağı ile ilgili değil tamamıyla ilgili.Amerikalılar'ın klasik salaklığı klasik kaos ile birleştiği zaman ortaya onların tabiri ile "American Idiot" kavramı çıkıyor.Pek inanmazdım aslında derdim araştırmıyorlar,merak yok,istek yok o yüzden ama başıma gelen bir olay yüzünden "American Idiot" kavramına gerçekten inanıyorum.Konuyu sapturmadan devam edersek.Filmimiz daha önce de söylediğim gibi ABD'nin Kuzey Irak'a aslında ne amaçla ve aslında ne gibi planları olduğunu gözler önüne seriyor (tabi bunu göstere göstere beyazperdede göstermesi inandırıcı değil gerçi özgürlükler ülkesi ama bu kadar da kolay olamaz) Kitle imha silahları var ve bunları yok etmeniz gerekiyor uyarıları ile şaşkına dönen Irak bu duruma anlam verememişti ve sonunda küçük kıyamet koptu.ABD tüm silahlı kuvvetlerini Kuzey Irak'a çevirdi.Televizyonlar günlerce bombalamaları gösterdi.
 Birbirini anlamayan iki devlet karşı karşıya gelmişti.Halk panik içinde ne olduğuna anlam veremiyor.Kimisi Saddam rejimi gitti diye sevindi kimisi de önünü önceden görüyordu.Amerika kendi düzenini getirecekti.


 Komplo teorilerini sevenleri gerçeklerle tokatlayacak (iyi anlamda) bir kaç kitap ve film tavsiyesi olarak Green Zone başta olmak üzere,muhalif yönetmen Michael Moore'dan Fahrenheit 9/11 ve NTV yayınlarından Irak'ı Anlamak kitabını tavsiye ediyorum.
   Fahrenheit 9/11'de en dikkatimi çeken sahne Irak'ın işgalinden sonra petrolün ne olacağı konusunda ihale açılmasıydı ve bu ihalelere neden sadece ABD şirketleri katıldı? (Belli ki petrol için yapıldı) Şu anda kitle imha silahları ile konuşan kimse yok sadece İran'a girmek için aynı politika izleniyor.Green Zone'da buna iyi bir örnek bir bahanenin nasıl olurda herkes tarafından inanılıp ona göre hareket edildiğini gözler önüne seriyor (daha fazla anlatmayayım tadı kaçmasın)

Kapanışı yapmadan tekrardan söyleyeyim; film kesinlikle bir delta harekatı ile ilgili veya özel operasyonlu bol sis bombalı filmlerden değil.Bazı şeyler hakkında bilgi edinmek istiyorsanız kesinlikle tavsiye ediyorum ve filmin belkide beyinlerde yer edecek bir repliğini sizlere sunuyorum

"we're doing a good thing here
  we're going to rebuild this place"

"Burada iyi bir şey yapıyoruz
  Burayı tekrardan yapılandırıyoruz"

Hoşçakalın



Green Zone - Paul Greengrass - Trailer n°2
Yükleyen 6ne_Web. - Film ve TV kanalındaki diğer videolara göz atın


29 Temmuz 2010 Perşembe

Tired Pony (Tanıtım)

 Herkese Merhabalaaaaaaar.Yine bir albüm tanıtımımız olacak.Country,folk bileşenlerinden oluşan grubumuzun adı Tired Pony.Es geçilmeyecek parçalara ve bunları icra edenlerin de bir o kadar ağırlığı zamana oturmuş,kimler mi bu adamlar; Gary Lightbody (Snow Patrol solisti),Richard Colburn (belle & sebastian'dan), Iain Archer, Jacknife Lee (Dehşet konser albümleri ve çekim montajları yapar), Peter Buck (Tabii ki R.E.M.'in ve gezegenin müthiş gitaristi), Scott McCaughey (R.E.M.'in yardımcı gitaristi ve başka diğer gruplarla projeleri var).Bu kadar tecrübe kokan adamların çıkardığı albümde elbette kulakların pasını silip üzerine tekrar cila attırır.
 Kendilerinin bir de üzerine sürprizleri var.Ne mi bunlar?

M Ward (She&Him'den biliyoruz)
Tom Smith (The Editors yani di mi?)
Zooey Deschanel (Hem aktrist hem de She&Him'den)








The Place We Ran From albümünden ilk single'larına da klip çektiler "Dead American Writers" tam country havası veriyor.Slide ise kulaklarımızdan kaçmadı.Sade bir klibe sahip parçamız.Herkesin hoşuna gideceğini sanmıyorum ve huzurlarınıza sunuyorum.İyi dinlemeler;
 


26 Temmuz 2010 Pazartesi

Başka Platform kaldı mı?

 Küresel ısınmayla beraber insanlar birden panikleşmeye başladı.Ne oluyor? Gelecekte nasıl olacak? Gibisinden soru manyağı etiiler hem bizi,hem de kendilerini.Olaylar bu safhaya gelmeden önlemini alacaksın sözünü malesef insanımız bir kulaktan alıyor çalkalıyor diğer kulaktan çıkartıyor.İlkokul birinci sınıftan beri okutulan hayat bilgisi derslerinde ezberlerimde kalan çevre'nin kirletilmesini önlemek için sayılan maddeler arasında fabrika bacalarına filtre ve atık suyu arıtma önlemlerini millet daha yeni yeni yapıyor veya yapmıyor.Araba egzosları,kömürden doğalgaza geçişteki süreç ve ve en önemlilerinden biri de kullanılan deodorantlar.Ozon tabakası delindikten sonra iş işten geçti.Şimdi aldığınız her deodoranta baksanız ozonla dost bir kanka modunda ama olmaz böyle malesef istenmeyen sonuçlar için acı veya zorda olsa malesef önlemimizi almamız gerekiyor.Web sitelerinde ve çoğu bilim kültür dergileri bas bas bağırıyordu "Temiz su kaynakları gittikçe azalacak!" Nasıl nasıl diye düşünürken işte o patlak çıka geldi; Meksika körfezindeki petrol sızıntısı.Bazı dikkat ettiğim detaylar oldu:

*Petrol sızıntısının geniş kitlelere yayılarak bazı canlı türlerinde telafisi olmayacak şekilde hasara neden oldu.Hayvan hakları koruyucuları ile ilgili hiç haberlere rastlamadım (Acaba susturuldular mı)
 *Petrol platformu BP firmasına aitti olay büyüyene kadar bir ses çıkmadı taaa ki Obama BP'ye çıkışana kadar.

   Bunların sebebi nedendir diye yine başkalarına değil kendime sordum.Acaba BP,Irak'ta ki ihalelerden bazılarını kazanamadı da Meksika'da böyle bir işe girişti? Bu kadar petrol ellerinde varken neden böyle bir işe kalkışılıyor?

 Daha çok para,hırs insan gözünü boyuyor tüm karamsarlığı ile...


İşte kendi kendime sorduğum soru cevabını bulmuştu denizler kirleniyor.Artı olarak bulunduğu ülke arıtma tesisleri yapmayarak da bu işi körüklüyor.İster istemez temiz su kaynağı artık altın madeni gibi olacak.National Geographic'in Su ile olan sayısını da almayı unutmuştum eğer edinebilirsem onu da okuyacağım.Yeni nesil savaşların çoğu SU SAVAŞI olacak.

Bu yazıyı tam da yayına sunacakken sıcağı sıcağına yeni bir haber edindim.Petrol sızıntısı sebebiyle eleştirilerin odağında olan BP,faturayı Genel Müdür Tony Hayvard'a kesmiş.Haberin detayında pek fazla bir şey yok çünkü haberlikten çıkmış neymiş efendim kovulmak onlar için aslında kötü bir şey değil aksine CEO durumundakilerin maaşlarını ele alırsak aldıkları tazminat baya yüksekmiş.Yahu bana ne tazminattan sen doğanın ağzına sıçmışsın hiç olmamış gibi gelmiş bir de adamın durumunu yokluyorsun.


http://www.ntvmsnbc.com/id/25099348/http://www.greenpeace.org/turkey/news/meksika-korfezi-petrol-sizintisi-040510

Eğer ben ingilizce de anlarım diyenler için BP Global sayfa
http://www.bp.com/bodycopyarticle.do?categoryId=1&contentId=7052055
http://www.bp.com/extendedsectiongenericarticle.do?categoryId=40&contentId=7061813

25 Temmuz 2010 Pazar

Hastayım Gülüşüne (Saba Tümer)

 Gezegenimizde arada sırada da olsa neşe katacak olaylar gelişiyor kişi bazında ve dışarıya da gösterdiği reaksiyonların çok önemli olduğuna inanırım.Duygusal tepkiler tabi ki öncelikli burada.Bu konuya değinmemin sebebi de Saba Tümer'di aslında.Öyle bir gülüş yok,yara almış masum bir hayvan edasıyla gülüyor ki.Bizde tam çözemedik.Acaba kimle kapıştırsam (Versus olayı) da dengini bulsam diye düşünürken aklıma rahmetli Adile Naşit Ablamız geldi.Gerçi o filmde ağlıyordu "Gitttiii gitti gitti gitti" Diye ama olsun sonuçta herkes dengi dengini bulmuş gibi gözüküyor.Sırada Saba Tümer Gülüşü ve Adile Naşit Ablamızdan bir tavuk gıdaklaması;






adile naşit elmasım gitti tavuk gibi konuşma komedi
Yükleyen qp_747. - sitcom, skeç, komedi, eğlence, komedi videoları, komik videolar, komik

21 Temmuz 2010 Çarşamba

U2 Eylül Ayı Etkinlik Seçimi (Hem de manyak bir şekilde)

I can't believe the news today
Oh,i can't close my eyes
and make it go away
How Long...

How long must we sing this song?


(Sunday,bloody sunday)

 Atatürk Olimpiyat Stadında işte böyle haykırmak istiyorum! 06 Eylül 2010'da.Gerçek anlamda fanı olduğum bir grup var afedersiniz otundan bokuna kadar araştırdığım fakar reklamını pek yapmayayım çünkü insanlara söylediğimde hııı hani o şarkıyı söyleyenler mi dediklerinde dinir katsayım kare köküyle neredeyse dans ediyor.Hani bir şarkı ile bir grup anılacaksa hiç anılmasın daha iyi hatta kendileri de öyle söylüyor.Neyse konumuzdan sapmayalım.
  U2 fanatiği değilim ama bazı parçaları var ki gerçekten tokat gibi çarpanlardan.Bloody Sunday olayını özellikle dile getirmeleri beni çok etkilemişti,olayın hikayesi de bir hayli karışık onu anlatmaya kalksam herhalde baya bir sayfa tutar.Sadece bulabilirsenizfilmi kesinlikle izleyin diyorum.Millet kaç seneden beri deli gibi tepişiyordu neden gelmiyorlar neden neden diye?Normalde turne düzeninde eğer gidilecek ülkeler arasındaysanız ve bir aksilik yoksa bulunduğunuz ülkede konserler verilir veya grubun çok merak ettiği bir konum ise yine konserler verilir fakat U2 politik kimliği ile öne çıkan grup olduğu için bu saydıklarımın hepsi bulut hatta puffff pfuuuuuuuuurrrrr.
  Bono ağzında küf tutmuş hatta çürümüş olan baklayı çıkardı nası bir şeyse artık.Meğer olayın gerçek yüzü (ne de inandım ya) ülkemizde insan haklarının yeterince gelişmemiş olmasından dolayı konser vermeyi düşünmüyorlarmış.Dikkatimi çekti,söylenecek çok söz vardı aslında.İnsan haklarından bahsediyorsa ABD'ye o zaman hiç uğramayacaktı.Oranın tarihinden gelinen zamana kadar yaşananları tarafsız anlatsak sanırım hiç konuşmaya yüzü olmayacak ve ister istemez ne oldu da birden gelmek istediler? Sorusunu d devamlı soruyorum günde üç kere.Çevreci olmadıklarını da buradan anlıyoruz o kadar ses sistemi hadi konser onu geçelim o sahne için verilen elektrik?Küresel ısınma hakkında kimse konuşmasın bu olaydan sonra...
  U2'nun bir özelliği ise Rock kültürünce Stadium Rock olayında başarı göstermeleridir ve hayli bir zordur.Koskoca stadyumu doldurabilen nadir gruplardan biridir.360 Tour kapsamında sahne platformları tamamen değişmiş ve olayın görsellik düzeyi ben diyim iki siz diyin dört kat artmış.Tepe ekranı 360 derece olan ve her yerden rahatça izlenen bir stadyum rock şölenine dönüşmüş.En son gelişmelerde Bono kaza geçirmişti yanlış hatırlamıyorsam.Almanya'da fizik tedavi gördü,iyileşti.ABD'de ki turneler de 2011 yılına kaydırılmış hatta.Biz yine 06 Eylül'ü bekliyoruz hep beraber.Biletler biletix'de şu anda en makul saha içi gözüküyor.Biletler eve teslim kurye ile neden böyle bir sistem yapmışlar onu da anlamış değilim :S

Sürpriz olarak da ön sahne Snow Patrol bunu da belirteyim.

http://www.biletix.com/static.htm?page=sp16






17 Temmuz 2010 Cumartesi

Bir Güzel Geçti İstanbul'dan (Imogen Heap)

 İlk keşfetmem sanırım Garden State filminde son sahne ile olmuştu kendisini "Let go" adlı parça ve oradaki inanılmaz ayrılış sahnesinde boğazımda düğüm oluştu denir ya bende iki katı düğüm oldu hatta kördüğüm efenim.Yutkunamadım bildiğin cuk oturmuş bir son ile kendimize getirdi bizi Imogen Heap abla.Frou frou adlı projede sesine hayran kalmıştım kadife gibi böyle okşuyor sizi sanki.Neyse sonra diğer albümlerini de keşfetmem nasip oldu,iyi ki de keşfetmişim kendisini.Bu yaz'da İstanbul Caz Festivali için pek iç açıcı durum yok derken (Stanley Clarke vardı gerçi es geçmeyelim) aaa bir de baktım kendisi geliyordu.Şaka dedim önce bi kendime gelmek için yüzümü yıkadım olmadı,tokat attım kendime gelir gibi oldum.Neyse apar topar koştum koştum aldım bileti.Bekledik efem günlerin geçmesini birer birer ve o gün çattı geldi.İstanbul Modern'de olacaktı konseri içeride özel bir alan diye bekliyordum fakat yan tarafında açık bir alanda gerçekleşti (amiyane bir tabir var ama kullanmayacağım çünkü kendi açımdan güzel geçtiği için :) yavaş yavaş saatler 21:00'a yaklaşırken Imogen Heap sahneden yerini aldı.Pek de şeker konuşuyordu ya şive İngiliz şivesi olunca ki pek sevmem daha bir yuvarlayarak konuşuyordu bayıldım bayıldım.İlk parça "The Walk" olarak sahnelendi,sonra coşturdu da coşturdu.
 Konserde afalladığım iki bölülm vardı birincisi; bileklerine taktığı özel mikrofonlar özellikle perküsyon içindi :S (değişik bir fikir ama çok iyi) diğeri de bis yapmadan önce klavye solosuydu yani tabiri caizse manyak bir şekilde koparttı millet baya gaz oldu zaten zombi gibi olan seyirci vay anasını bu süt kuzusu gibi duran hanım kızımızın içinde bir saykodelik bayan varmış dedirttirdi.Aralarda anlattı da anlattı iyi oldu bizlerle baya samimiydi.İstanbul'a ikinci gelişiymiş,efendime söliyim kapalıçarşıyı gezmiş,bir yerde bir beyfendi ile balık yemişler.Bir de yanlış hatırlamıyorsam çay ile bisküvi yeme sahnesi yaşanmış (ingilizlerin meşhur sütlü çayı var ama kendisi sevmezmiş) çikolatalı bisküvi ikram edilmiş "Bir tane aldım tamam kafiydi" ama baya ısrar ettiler gibisinden şakayla karışık devam etti muhabbet :D kendi özel bir çalgısı da vardı spiral şeklin uzunçubukları olan orta boy bir çalgıydı.Korku filmlerindeki gibi sesleri olduğunu söyledi hakkattende öyleydi."Just for now" şarkısını söyletmek içinde baya bir ter döktü kendisi,üç gruba böldü bizi eko yaptıracaktı ama gel de anlat "Just for now" parçasını iyi kötü onu da hallettik güzeldi :) umarım bundan sonra kulaklara aşinalık yapar dinleyenlerin.
  Son olarak diyeceğim öncelikle bir daha kendisini bekliyorum sonra sonraaaa kendisinin değişik bir dünyası var ki şarkılarından da belli oluyor(du) sayfasında yeni belirttiği üzere ellipse albümü aşamalarında çektiği görüntüler ve onun dışındaki görüntülerden düzenli kompozisyon yapıp dvd haline getirmiş üstüne üstlük Emmy Ödülü bile almış.Valla helal olsun diyorum kendisine :) gösterdiği sıcakkanlılığı ile taht kurdu gönlümde.Umarım tekrar görüşürüz İstanbul'da :-)

Fotoğraflar:
Motor üstündeki İstiklal'de bir yerlerde çekmiş kendisi
Diğeri Meşhur Kapalı Çarşı
Murat Verdi adlı kişi Imogen Heap'e bağlama hediye etmiş,tonlarına hayran kalmış.İlerde sazlı parçalar gelebilir...

14 Temmuz 2010 Çarşamba

İzleyici Kültürü (Dünden Bugüne Neler Değişti?)

 Evimize destursuz giren bir teknolojiyi nasıl olur da sevebiliriz?Hatta yeri geliyorda onu sahipleniyoruz.Kuralları vardı şaşırmıştı insanımız ilk defa ağzı olmayan biri vardı ama kendini izlettiriyor ve dahası sözünü de dinlettiriyordu.Zamanla zombi sınıfından insan grubu türedi.Tepkisiz,sülük gibi ekrana yapışan,kanı donuk ve malesef acı gerçek olan yalan haberlerle uyutuldu.Darbesi geldi,sansür'ü geldi,rtük geldi,kapatıldı,açıldı.Yine kendinden aldığı güçle ayakta kaldı.Her istediğinizi vermeyen bu görsel kutu insanların aklında hep "belki" lafını yerleştirerek daha da izlenir hale getirdi kendisini.Gerçi nereye çekersen oraya gider de olabilir ama malesef iyiliğini yitirmiş durumda.Buraya kadar iş böyle...

 Gelelim işin bizler tarafına,dedik ya izleyici kültürü.Günümüze doğru alışkanlıklar pek bir değişti.Dizi furyalarının son bir kaç sene içerisinde patlamasıyla neredeyse bütün programını diziye endeksleyenler vardı.Radevularını iptal edenler,akşam yemeğini ona göre ayarlayanlar,hatta o gün en sevdikleri varsa kombo paket yapıp hiç evden çıkmayanlara şahit oldum,olduk.Bizim üst kattaki Necati Abi hakkında rivayetler vardı bir ara demişler ki,abi bak fazla haşır neşir olma sonu kötü olur sonuçlarına katlanamazsın! Oralı olmayan Necati Abi hızını alamayıp TV ile bir temas noktasına gelmiş.Arada bir oğlu geliyor uğruyor buralara bazen renkli geliyor bazen de siyah-beyaz kafa atacak diye korkuyorum kablolu yayın bir de :D

 Yozlaşmanın ilk belirtileri bunlardı.Sonraları ahlak bazında "Kendimizi nasıl kaybederiz?" olayına sıra gelmişti.Eskilerin anlattığı "Filmlerde ufak bir dudak teması görsek gözümüzü elle kapardık" ibaresini yavaş yavaş akldırmak için her filmde mutlaka hayatında bir dönüm noktası olan karakterler konmaya başlandı ve o kadar normal sunuldu ki "Her yalnız birey kafa dağıtıp bardan sonra illa bir hatunla geceyi geçiriyordu" bu işi gerçekten TV başardı.Önceleri kanıksandı ama yavaş yavaş normal bir hale geldi ve hatta şimdi insanımıza o kadar basit geliyor ki "Aaaa başka atraksiyon yok mu?" kısmına kadar geldi.Dikkatli bir liste yaparsanız kendinize en baştan-en sona doğru bir liste yaparsanız değişimi mutlaka göreceksinizEn ciddi filmlerde bile illa bunun eklenmesi bazende işin bokunu çıkarıyor efendim (Efendimler yesin seni)

 Bir sonraki olacak değişim,özellikle gençleri hedef alacaktı.Sigara ve alkol her gencin hayatından en az bir kere geçen serbest radikallerdi.Sigara kullanımı ya sıkıntıdan ya da en bildiğimiz klişe olan arkadaş tavsiyesiydi.TV'ye göre bunla sınırlı kalmamalıydı.Bir ara yasak geldiğini hatırlıyorum Hollywood'a ama tabi ki film endüstrisini yöneten koskoca stüdyoların umrunda olacak mıydı?Kan kaybedilecekti ve bunu da kimse istemezdi.Yavaştan o da kalktı.Alkol olayı klişesi de bu yalnız adamımızın bar sahnesindeki kısmı.Bir,iki kadehi o kadar çok gördük ki veya eve yorgun argın gelen adamımız neredeyse tüm gün bir şey yemiyor eve gelip,ceketi attı mı bir güzel kanepeye evin en güzel köşesinden alıp şişesini bir duble dolduruyor varmayın siz onun keyfine halbuki mide açlık krizi geçiriyor.Bu olay da empoze edilen kısımlardan.

 Şu sıralar patlak veren ilk BBG (Biri bizi gözetliyor)  yarışmasından sonra "Merak" öğesi yüksek dozda verildi.Yok Ahmet ne yaptı? Yok Veli tuvalette ne bok yedi? Gibi elalemin derdini malesef halkımıza gerdirttiler(Evlendirme programlarına fazla girmek istemiyorum onlar ayrı bir dava ki o tür programların da nasıl döndüğünü anlatsam çene ameliyatı olursunuz)Şu anda da zaten insanlarımızın çoğunda hep o onu yapmış,bu bunu yapmış var malesef kimse kendi yaptığı işin farkında değil kendilerinin farkında değil.Bu o kadar üzücü ki!Hani darbeler Ülkeyi bir o kadar geri taşırdı ya,işte bunlar da darbesiz geriye gidişler.İkinci,üçüncü tekil veya çoğul şahısların yerine kendimizle biraz ilgilensek bir sonraki adım gelişme olacak.

 İşin yavaş yavaş sonuna doğru gelinirken "İzleme" eylemi tabii ki devam edecek buna dur diyemeyiz.Hı ne vardır?Bilinçli ve bilinçsizce izlemek.Ekran karşısında sizi yönlendiren kimsenin olmaması (ailenin düzeyi) halinde zombi izleyici olarak nitelendirdiğim bu grup ortaya çıkıyor.Onsuz olamıyor hayat ve ekran içine gömülme var kimileri bundan rahatsız olmuyor ya da farkında değiller ve ses düzeyi kimi zaman en üst seviyelerde geziyor.

 Bu anlattıklarım belki çoğu kişinin işine gelmeyebilir veya sadece bunlar mı var denebilir.En basitinden hiç bir özel paketi olmayan tv kanallarından bahsederek yaşananlardan yola çıktım.Bir ara belgesellerin gündüz vakti yayınlandığı zamanlardı.İnsanlar sorgulayabiliyorlardı.Şimdi sorgulama biçimi yine var ama soruların önündeki kalıp değişti "Aptal soruları" dediğim sorular ortaya çıktı.Bir şeyin yararı veya amacından alınacak sonuç yerine tamamen alakasız fikirler yürütülmeye başlandı.Önemli bir unsur aslında!!! Bu kısım sadece belgesel ile ilgili değil tabbi ki de kültür seviyesini arttırıcı,bir kademe arttırıcı olarak anlatmak istedim.

 Çizgi filmlerin yapısı gözle görülür oranda değişti (çiziminden tutun da...)
 Diziler keza onlar da nasibini aldı (Kimin eli kimin götünde?)Cevaplar için 2222'e mesaj atın
 Bilgi aldığımız bir diğer medya organı TV haberlerinde tüm alaksız olayları görebiliriz
 Konsepti tamamen beyinleri uçurmak olan programlar

 ve sonucunda ortaya çıkan (yetişen) bireyler sadece TV aracılığıyla mı oluyor?Hayır ama yüksek bir paya sahip olduğu çok açık ve biraz da saçık.İpin ucu her haliyle kaçmış,doğrular her gün toprağa gömülüyor ve bu durumda da bulmak bizlere düşüyor.Görüşmek üzere öpüyorum efenim

Siz Beğendiniz ;)

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı