11 Aralık 2012 Salı

Efes Pilsen Blues Festivali 23

 Bize uzun gelen bir aradan sonra soluğu bir blues festivalinde almak oldukça keyifliydi. Gerçi hepsinin tadı farklı. En son 21. festivale gittiğimi hatırlıyorum, 22. olan festival geçen sene Van depremi nedeniyle sona ermişti erkenden.

 Bu sene yine birbirinden güzel sanatçılar ve gruplar yer aldı. Blues'un olmazsa olmazları mızıka ve slide çalış biçimi yine bizleri kopardı açıkçası. Sahne alan sanatçıları sıralayalım hemen;

Cedric Burnside
Smokin' Joe Kubek & Bnois King
Billy Branch & The Sons of Blues



 sıralama da sahneye çıkışlarla aynı. Cedric abi tek tabanca takılıyordu, sonlara doğru aldı eline sazı başladı çalmaya. Solo atmaya çalıştı, kendine has bir şeyler yaptı fena değildi. Sonrasında Smokin' Joe abiler geldi, bu grubun sololarını ve çalış biçimini çok sevdim. Normalde baktığınızda hani blues formatında ürün verdiğinizde hep birbirine benzer gelir ya bunlar biraz daha farklı. Bu güzel atraksiyonlardan biri de vokal+gitarda olan abimizin gitarı dillemesiydi ama şaşırtmadı ki Steve Vai'den biliyoruz bu şovları. Dedim içimden acilen ikisinin dilleme konusunda kapışmaları lazım tabi gitarda :D

Bu da bittikten sonra Billy Branch & The Sons of Blues grubuna sıra geldi. İlk başta normal tempoda gitti içimden de diyorum "Ya bunlar bir yerde coşturacak" sonra tabi mızıka geldi, güzel sololar geldi. İş yerini buldu. Unutmadan en son da "Lambaya Püf de" parçası gelince şok oldum :D arkada halay çekenler falan. Şaka maka işi kurtardılar yani. Yine kıymetli bir blues konseri oldu, pişman da olmadım ki yamulmuyorsam dört tane konsere gittim. Efes Pilsen bu işi çok iyi yapıyor ve düzenliyor. Ritim tutup, oynamaktan belimi ortadan ikiye ayıran organizasyonculara da çok teşekkür ediyorum bu[arada]n


 Performansın çeşitli videoları mevcut lakin elimdeki dosya boyutları fazla olduğundan ve upload (karşıya yükleme) hızım yavaş olduğundan önümüzdeki haftalarda güzel videoları ekleyeceğim. Aralarında en beğendiğim olan Smokin' Joe'nun Healthy Mama parçası :)







25 Kasım 2012 Pazar

Rock'n Roll Çiçeğim


 Sordum sarı çiçeğe, distortion var mıdır ?


 Eskiden bu vardı bölümünde hafızayı biraz daha zorlayarak aklıma gelen bir oyuncağı sizlerle paylaşmak istiyorum. O zamanlar anaokulu öğrencisiydim, sümüklü olduğumu tam bilmiyorum ama yaramaz olduğumu biliyorum. Ulan anaokula dedik de aklıma pastel boyalar gelirdi hey gidi hey. Biz adam gibi bulamazdık falan neyse şimdi :D

 Bir gün öğretmenimiz sınıfa saksıda bir çiçek getirmişti ama hepimiz şaşkınlık içerisinde çiçeğe bakıyorduk. Sonra demez öğretmen "i asked yellow flower ..." :D tamam çok geyik oldu. Çiçeğin gözlükleri vardı elinde de (yaprak) gitarı vardı ve herhangi bir tepkimeye karşı ya dans ediyor ya da gitarını çalıyordu o zamana göre süper ötesi bir oyuncaktı sonra kayboldu o da eskiler arasında yerini aldı. Şimdi olsa valla üçer beşer tane alırım yeminlen.










2012'nin güzel albümleri

 2012 tarihli o kadar çok ve güzel albüm çıktı ki, abi dur ertesi gün yazarız blog'a, abi bir tane daha çıkacak ikisini beraber inceleriz falan derken nereden baksan on - on beş iyi albüm çıktı yani beğendiğimiz grupların öyle söyleyeyim. Lafı fazla uzatmadan ilk incelememizle başlayalım;

Flyleaf

Flyleaf'i şansa albüm ararken video kanalında i'm so sick parçasıyla tanıdım, bayan vokalin brutal vokal vermesi hatta daha doyurucu bir şekilde bunu yapması aklımı aldı, bir bedenim kaldı. Üçüncü albümleri olan New Horizons'ı şiddetle tavsiye ediyorum, distortion ve sözler yerli yerinde sanki ikinci ilk albüm yapmışlar gibi :)


Albümün ilk klibi aynı adı taşıyan parça new horizons oldu. Bunun dışında "call you out" adlı parça da beğenimi kazandı.










Milo Greene
 5 Kişiden oluşan grup üyeleri (maşallah) bir de kalabalık olması yetmezmiş gibi beşi de vokal ve enstrümanda görevli. Böyle bir grup az gelir, çabuk kaybolur. Temennimiz tabi gitmemesi ve uzun bir süre bizlerle kalması :) Grup üyelerini tanımak gerekirse;

  • Robbie Arnett–vocals, various instruments
  • Graham Fink–vocals, various instruments
  • Andrew Heringer–vocals, various instruments
  • Curtis Marrero–percussion
  • Marlana Sheetz–vocals, various instruments
Grubu yine enteresan bir şekilde supernatural dizisi izlerken sekizinci sezon - dördüncü bölümde keşfettim. Genelde böyle güzel, yumuşak geçişli parçalar cinayet filmlerine güzel oturuyor bunu da anlamış olduk bkz. jetonun geç düşmesi. Bu tanışmaya vesile olan parça ise "What's the matter" adlı tatlı parça. Kendi ismiyle aynı adı taşıyan albüm 2012 çıkışlı. Marlana adlı ablamız da bas gitar çalmasıyla dikkatimi çekti :) onu da unutmadan ekleyeyim.


 Aslında parçası sevmemizin o dizideki ambiansı yakalaması bir yana, parçanın biraz da jefferson airplane tadı yakalaması. Bu parçadan başka tavsiye edeceğim albümden ise "Take A Step"




  

Papa Roach

Zaman insanları nasıl değiştiriyor
Evet kulağınıza bir yerlerden aşina gelmiş olabilir veya uzun bir ara vermiş olabilirsiniz bu gruba. İlk defa Tony Hawk kaykay oyununda tanıştığım bu grup güzel hardcore parçalar yapıyordu. Güzel gidiyordu taa ki Gettting Away with Murder'a kadar. Bu albümden sonra ultra - mega derecede saçmaladılar, klipler falan "La oğlum ne oluyoruz ?" havasına büründürdü bizi. Daha sonraki albümlere de baktık ama belki eski günlere dönerler diye ama olmadı sonra da kan kaybetti mi veya o melodiler artık sarmadı mı bilinmez. The Connections albümü geldi biraz tadı eskileri anımsatıyor dinletiyor kendini ama fazla değil açıkçası. Uzun ara vermiş olanlara sadece tadımlık bakmanız tavsiyesi veriyorum.


Son zamanlarda artık pazarlama furyasına dönüşen zombi konsepti, şarkılardan da nasibini aldı. 

Still Swingin adlı parçamızla eski günlere sert bir başlangıç yapıyoruz.



Peter Buck  
 Üzüntüden kahrolduğumuz ve ayrılmamalarını dilediğimiz alternatif rock grubu olan R.E.M. bu kararın ardından kahramanlarımız boş durmadı. Müzikal anlamda boş durmayan biri olarak Peter Buck (gitarist) solo albümünü yayınladı. Albümde on dört parça var, bol distortion'luı ve bazıları da kirli distortion ile yapılmış daha lezzetli olmuş aslında. 
 
 İlk çıkışı da  10 Million BC adlı parçayla yaptı daha sonra birkaç festivale katılarak diğer parçaları seslendirdi. Bunun dışında I'm Alive adlı parça hoşumuza gitti . Umarız daha nice albümler çıkartır.








Wax Poetic
 Wax Poetic İlhan Erşahin önderliğinde Nublu Records tarafından piyasaya sürülüyor. Albümleri caz temelli biraz da deneysel kokuyor. Altıncı albüm olan On a Ride'da yine sürpriz isimler yer alıyor. On a Ride albümüne konuk olan sanatçıları sıralamamız gerektiğinde;

 Gabriel Gordon
 Sissy Clemens
 Norah Jones ( Daha öncekilerden bildiğimiz için bizi şaşırtmadı )
 Natalie Walker
 Jovanotti


Hoşumuza giden parçalar arasında;
Time Moves (feat. Jovanotti)
Warm Night (feat. Natalie Walker) Bu parçası çok kafa kıyaksa dinleyebilirsiniz, aşırı güzel oluyor :)

Diğer parçalar kesinlikle boş değil ama bunlar ayrı bir güzel geldi.

 No Escape
 


Eskilerden kulağınıza belki bir yerlerden tanıdık gelen bir parçayı da sunayım sizlere;

   




Lindsey Stirling 
 Sonunda albümüne erişebildiğimiz bir sanatçı daha ama Lindsey'in bu ilk albümü. Bu albüm de sanatçı ile aynı adı taşıyor. Daha önceleri hep video kanalları üzerinde single parçaları görmekten bıkmıştım. Sonunda albüme sahip olduk. Diğer yayınlanmış parçalardan bazılarını içeriyor. Tür olarak saf keman beklemeyin, elektronik ve dup step öğeleri içeriyor. Hoş bir çalışma olmuş. En favori parçamı da Moon Trance seçtim, klipte biraz gönderme var ama adam toprağa girmiş. Gönderme olsa ne farkeder ?





 

  yazmaktan yoruldum :) green day ve daha fazlasıyla devam edeceğim ;) Bereket var bu sene :)
 

 





20 Kasım 2012 Salı

Süper Kahraman Emekliliği

 Hemen başlıktan sanki bir meslekmiş gibi olaya gireceğimi sanmayın aslında her zamanki gibi olayın tam tersini irdeliyor olacağız.

 "Bu yazıda sanal reklam uygulaması vardır"



Yukarıdaki sanal reklama aldanmayın ben de modaya uymak için böyle bir geyik yapayım dedim, normal reklamımız yok bir de sanalı mı alacağız? Güldürmeyin yok yok güldürün en iyisi :)


Süper Kahraman Emekliliği fikri aslında The Avengers filminin son karesinde aklıma geldi. Ülke olarak mizah malzemesi bulmakta zorlanmıyoruz fakat bunların en ilginci biraz daha keyifli hale getiriyor bünyeyi, hani ben çok değişik bir şey buldum demiyorum. Belki başkalarının aklına da gelmiştir ama bu kare olayı biraz daha özetliyor sanki, yani filmi izleyip de son kare aslında sanki günlük rutin bir işmiş gibi geliyor. Sonuçta hayal ürünü.

 Film hakkında fazla ispiyon vermeyeyim fakat kompozisyona bakacak olursak biraz yavan geldi. Şimdi giriş bölümü güzel diğerlerini bir çatı altında toplamak istiyorlar fakat klasik Amerikan tavrı olan ben daha güçlüyüm ya da benim lafım geçecek klişeleri komik olmuş bunun için de HULK-THOR kapışmasını örnek verebilirim. Geminin içindeki kavga sahneleri de keza öyle, daha yaratıcı fikirler bulunabilinirmiş efendim. Olayın diğer komik yanları da şimdi ekstra özel güç ve yetenekleri olmayan arkadaşların karadan hayata bağımlı olması kötü oluyor be abi : Thor-Iron Man-Hulk falan hani bunlar hoplayıp sıplıyor diğerleri garibi tabanvay hatta oldu olacak İstanbul Kart verelim de öyle gitsinler çatışmaya.


Bir kar yağar ince ince Kaptan Amerika'nın hali nice


 Bu garibimin de hali valla karışık, sen o kadar eskilerde atraksiyona gir sonra uyu-kalk gel günümüze tabi aptala bağlarsın. Adam adapte sorunu yaşıyor hem de Amerika'da. Şimdi sen gel İstanbul'da yaşa desem iyice manyak olur. Etraf o kadar değişiyor ki yollar, dükkanlar... Bir hafta dışarı çıkma yeminlen nerede olduğunu unutursun. Kolay değil yani. Hem bu kadar çok değişen bir şehir tek İstanbul'u gördüm götü başı bir oynuyor. 

 Fazla posasını çıkarmadan söyleyeceğim o dur ki, yani sen o kadar başka evrenden gelen düşmanları öldür hatta ölme riskini al sonra da gel hep beraber hamburgerciye yorgunluk at, olmaaaaz orada dur.

Aslında filmin o karesine kumkapı veya nevizade eklenecekti. Rakı masasında herkes susmuş yorgunluktan kafayı kaldıramıyor. Ehh işte gönül öyle isterdi, gönül muhabbet isterdi. Neyse bu süper kahramanlar ile ilgili geyik bir muhabbet buna benzer veya başka yazı dizimiz olacak. Takipte kalın ;) Unutmadan o meşhur sahnemizi de ekleyelim :)



  
 

18 Kasım 2012 Pazar

Steve Vai geldi, hoş geldi

Bir virtiözün selam sesleri

 Tarih 3 Kasım 2012 Yer Küçükçiftlik Park (Istanbul). Sahne alacak sanatçı ise Steve Vai. 

Olmazsa olmaz biletimiz
O akşamüstü biraz yorgunluk vardı üzerimde gidip gitmeme arasında yan çizme edasıyla bir bu yana bir o yana şaşkın gibi sendeliyordum fakat iki defa gelmiş ve ikisinde de gidememiş biri olarak bu sefer gitmenin faydalı olacağını umdum, düştüm maçka yollarına.

Turuncu bilekliğimiz
 Tahmin ettiğimden erken vardım. İtü gümüşsuyu kampüsünün orada oturdum. İstanbul'un nadir sessiz olan yerlerinden biriydi o saatlerde, fazla aceleye gerek yok diyerek 20:30'a kadar bekledim bekledim. Hani o yoldan çok kişi de inmedi aşağıya hatta bunu geç acayip acayip konserlerin sanki Dünya starı geliyormuş gibi reklamları, haberleri yapılıyor ama Steve Abimizin hiç görmemiştim dedim verimsiz bir konser olacak. Tam tersine 20:45'de kapının oradaydım, yağmur riskiyle üzeri kapalı bir halmıştı Küçükçiftlik. Neyse efendim yaşımız tutuyor mu hesabına TC Kimliklere bakıldı yaş-kimlik uyumu başarılı olunca attık adımımızı sonra da normal biletli ve okkalı para ödeyenleri ayırmak için bileklikler takıldı. Ayağını yorganına göre uzatanlar olduğumuzdan turuncu bilekliğe yapıştık. İşin komik tarafı 50-60 metre önümüzdekiler mavi bileklik takıyorlardı (110 veya 120 tl'lerde bir şey olması lazım) konserlerde bu tür ayrımlar komik oluyor :)

 Saatler 21:00'ı gösterdiğinde o güzel jem sesiyle bizi selamladı ve yeni albümü olan "The Story of Light" Turnesinin İstanbul ayağı başlamış oldu. Klasik parçalarının yanı sıra konserde çalınan yeni parçaların playlist'ini size hemen sunayım;

the story of light
velorum
creamsicle sunset
gravity storm (bunu dehşet çaldı)
the moon and i
weeping china doll
racing the world


albümde "john the revelator" adlı süper cover vardı fakat başka bir elemanın bu şarkıya eşlik ettiğinden sanırım onu çağırmamışlar, çalınsaydı en performanslı parça olabilirdi.

Steve Vai (bitti)
 Net ortamında dolanan bir de Şebnem Ferah'ın sahneye çıktığı iddiası var ki, aslında çıkmadı. Steve iki kişi sahneye istedi ki onları da kendi seçti sonrasında isimleri sordu kızın adı Şebnem olunca ve camia metal camia olunca böyle bir şey fısıltı gazetesi gibi yayıldı. Burada Steve Vai küçük bir şov yaptı o da şöyle: bu davetli iki kişi elleriyle yaptığı hareketleri veya ağzından çıkardıkları ritimleri enstrüman çalanlar birebir olarak çalacaklardı ki her türlü çaldılar. Sonra bir teşekkür ve pena dağıtımı ile gösteri devam etti. Arada yapılan esprileri gayet iyiydi hatta bak sahneye çıkan erkek elemana çok net "Amfimin orada durma istersen, ilerde çocuğun olmayabilir" esprisi net kahkaha attırdı :D  Bunun dışında bel ağrısı çekeceğimizi söylemişti ki hakkatten iki buçuk saatin sonuna doğru gelirken belim ortadan ikiye ayrılacaktı. Sonlara yaklaşırken küçük bir şov ve güzel bir bisle konserimiz sonlandı.

 İlk geldiğimde seyircinin tepkisi ne olacaktı çok merak ediyordum demişti fakat sonra kendisine pozitif dönünce bu üçlemenin yapılması da bizi şaşırtmamalı gerçekten.

 Üzüldüğüm noktalardan bazıları ise bazı arkadaşlar başkalarının zoruyla gelmiş ve öyle takılmaca olayına dönmüş iş, ilk konser başladığında ise :D tabletler ve büyük ekranlı (iphone ve galaxy telefonlardan bahsetmiyorum) telefonlardan sahneyi göremedik :)


Gelelim albüm incelemesine hemen onu bu[arada] irdeleyelim. Steve Abi bu albümde biraz daha ruhani bir hava yakalamak istemiş. Hani albüm kapağına bakınca zaten üçüncü göz zen men hesabı bu işlerin yanından geçen bir sound'u var. Hoş olmuş ayrıca.






John the Revelator


Gravity Storm


Her na kadar Joe Satriani konseri sonrası G3'ün geleceğine inansak da bundan sonra yine umudumuzu kaybetmedik açıkçası :)








30 Eylül 2012 Pazar

Etkinlik çorbası

 İstanbul'un şu son on yılda ciddi bir atağı mı desem yoksa gelen sanatçıların iyi izlenim aldıklarından dolayı mı desem sağlam gruplar gelmeye devam ediyor... Hatta etsin. Unutmadan Feist İstanbul konseri için performans yazısı yazacağım hala ama çektiğim videoların boyutları büyük olduğundan adam akıllı youtube'a yükleyemedim :) o yüzden o yazı biraz gecikecek unutmadım yani. Sonra neler vardı yine bir gözden geçirelim, Red Hot Chili Peppers gelmişti fakat fiyatlardan değil de daha önceden Efes One Love'a gittiğimden dolayı orada o konserin pek performanslı geçeceğini tahmin etmiyordum ki çoğu konser sonrası yorumlardan bunu okudum. Eğer bu tür organizasyonlar yapılacaksa akustiğin iyi dağıtılacağı yerlerden biri olan stadyumlar terci edilebilir. Bkz. U2 Olimpiyat Stadı konseri, konser sonrası da baya izdiham gerçekleşmiş arada sıkışmış olanlara geçmiş olsun diyoruz.

 Onu bunu geçerek yakında ve önümüzdeki zaman dilimlerinde neler var hep birlikte görelim.

01 Ekim 2012 Ken Stringfellow (Nardis Jazz Club)

 Bilmeyenler için hatırlatalım yine Ken Stringellow R.E.M. grubunun bir süreliğine klavyecisi olmuştur. Bunun dışında multi enstrümentalist bir adam ne gelse çalıyor anlayacağınız :) R.E.M.'in;

Man on the moon, reveal, around the sun albümlerinde ve bazı konserlerinde büyük emeği vardır.  The Minus 5 ve Big Star gruplarına katkıları olmuştur. Geçen günlerde çıkan yeni albümü "Danzig in the moonlight" albümünü de dinlemenizi tavsiye ediyorum, piman olmayacaksınız.Yarın yani 1 Ekim 2012 tarihinde saatler 21:30'u gösterdiğinde Nardis Jazz Club'da yerlerinizi almaya hazır olun. Bilet satış tekniği ise Nardis'de biraz farklı önceden arayıp rezervasyon ettirip, etkinlik günü ise biletinizi alıyorsunuz :)



Konser için detaylı bilgiyi aşağıdan alabilirsiniz;
http://nardisjazz.com/







Bir kez daha aramıza geliyorlar "Hidden Orchestra" 

 Yanılmıyorsam ilk konserlerini yine caz festivali kapsamında geçen sene (2011) verdiler. Yine malum yer babylon'da sahne alan ve deneyselliği bir üst noktaya taşıyan Hidden Orchestra tekrardan Ülkemize ayak basıyor hem de yeni çıkan Archipelago isimli albümleriyle taze taze listelere giriş yaptılar. İlk albüme göre kıyaslama yaparsak üflemeliler eklenmiş, bunun dışında bizleri şaşırtan çift bateri yine devam etmekte :) evet ilk gördüğümde nasıl olur ya demiştim ama böylesi de varmış. 

 Archipelago albümünü üç gündür dinliyorum, içlerinden üç parça favorilerim arasına girdi. Yani daha güzel duygular uyandırdığından bunlar en önemlileri;

Vorka, reminder ve ilk parça olan overture.

 Archipelago kelime anlamı olarak zincir ve adalar grupu anlamına geliyor. Güzel ve performanslı geçeceğini umduğumuz bu konser 5 Ekim 2012 Tarihinde yine babylon topraklarında saat 22:30'da başlayacak. Lafı fazla uzatmadan önce bizi başka diyarlara götüren ilk albümden ilk parça olan antiphon  ve devamında yeni albümden reminder ile yazımızı noktalayalım. Antiphon parçasının daha önce klibi yoktu aslında daha sonra kısa film tadında bir şeyler yapıldı. En sona da geçen seneden yakaladığım performansı sizinle paylaşıyorum ;)








Bilet ve daha fazlası için tıklayın




















Nublu İstanbul (aramıza yeniden döndü)

 Daha önceden Nublu İstanbul Asmalımescit içinde babylon'un arka tarafında yer alıyordu. Sevmiştik o konsepti, sanatçılar - dinleyiciler arasında bir duvar yoktu hatta konser sonrası bile gayet rahat bir şekilde konuşabiliyordunuz :) sonra nublu belli performanslardan sonra kayboldu. Üzülmüştüm, belki de böyle bir konseptin daha oturması için daha zamanı var diye düşünüyordum ama sonra yeniden "Nublu İstanbul" yazılarını görmeye başlayınca birden "acaba neredeler" diye düşünmeye başladım. Daha sonra Karaköy girişinde bankalar caddesinin orada olduğunu öğrendim. 

 Bundan da güzeli Istanbul Sessions parçalarını güzel güzel dinleyebilecektim.  İlhan Erşahin - Alp Ersönmez - Turgut Alp Bekoğlu ve İzzet Kızıl'dan oluşan Istanbul Sessions ikinci albümü Night Ride ile ilk klibini de çekti :) bunun kutlaması içinde 12- 13 Ekim Nublu'da kutlaması yapılacak. İlk set 00:00 ikinci set ise 02:00'da başlayacak. Kaçırmamanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

Eski Nublu ile olan yazı baya hit almış orada bahsedilen etkinlikler hem geçmiş hem de mekan değişmiştir. Yeni adresi:

Bankalar Caddesi'nin (Karaköy girişi) başında Sabancı Üniversitesi'nin yanı. Vakıf Bank'ın karşısı. Gradiva Hotel'de Bank Cafe'nin alt katı.  

Gecenin karanlığına inen bir İstanbul gecesinden sizlere "Night Ride" adlı klip.




ilerleyen konserler ve etkinlikleri yine devem eden günler içerisinde buradan aktaracağım, hoşçakalın.
  






23 Eylül 2012 Pazar

Sesleri artık çıkmıyor mu yoksa gelmiyor mu ?

  21. Yüzyılın rahat olduğunu kimse söylemesin, her şey çocukken güzel diye bir şey var ya aslında o zamanla kayboldu, şimdi çocukta olsak etraf daha pis ve rahatsız bir havada.

 Terörün bitmek bilmediği doğuda hatta İzmir'e bile gelip batıda da varız diyenlerin sesi ne zaman kesilecek bilmiyoruz fakat ne hikmetse işin içine ülke girince karşılık vermeyi biliyoruz. Bu gözdağından başka bir şey değil.

Aklıma takılanlardan birisi de Amerika bugüne kadar devamlı karışan ülkelerin içine girdi ve "Biz Kurtardık" nidalarıyla sağa sola kendilerinin kurtarıcı olduğunu söyledi hatta onlar için kendileri bir Barış Elçisi. Nasıl oluyorda Suriye'yi hizaya çekemiyor Amerika ? Güzel oyunlar bunlar. Savaşa girmemek elimizden geleni yapacağız.






Eskilerden bir haber değil, günümüzün bir haberi. Ne kadar gerçek veya balon olduğu tartışılır ama farklı renkte metrobüs isteyen zihniyetleri de gördükten sonra biraz da inanası geliyor insanın bu habere. Hangi konuda olursa olsun ayırım yapıldıkça insanlar birbirinden daha çok nefret edecekler.

Özgürlük en doğal haktır. Verilmez ve alınılmaz.



 Klasik idiot düşüncelerinde biz verdik, siz almadınız, bizim sayemizde oldu... gibi teselli kelimeleri veya sizin birilerine sığınmanız gerektiğini empoze eden kelimeler verir bu anladığınız kişiler. Fazla asabiyet göstermek istemediğimden olayın detayını aşşağıdan okuyabilirsiniz;




http://www.ntvmsnbc.com/id/25381502


 Şunu bilmeliyiz ki, gelecek çok da iyiye gitmiyor. Siz siz olun elinizde saklayabildiğiniz güzellikleri çocuklarınız için saklayın.


16 Eylül 2012 Pazar

Bisiklet varsa, problem yok



 Bisikletler birer özgürlük aracı, bisikletler birer kendi kafana göre istikameti belirsiz kendini bulma aracı...

 Bu aralar bisikletlerle ilgili çok yazıyorum fakat olay benim bisiklet kullandığımdan veya bu adam kendi ne yapıyorsa illa blogunda anlatacak olayı değil. Son birkaç senedir bisiklet iyice önem kazandı. Yani eğer İstanbul'da yaşayan biriyseniz trafiğin ne kadar mide bulandırıcı olduğuna da biraz hak verirsiniz diye düşünüyorum. Bisikletliler derneği'nin ve Hollanda konsolosluğunun da katkılarıyla bu sene 13 - 16 Eylül 2012 Tarihleri arasında çok güzel bir etkinlik var; "Bicycle Film Festival"

 Bisiklet film festivalinde bir sürü kısa film ve ilk gün açılış konuşması artı son gün olan 16 Eylül sabahında Büyükada'ya bisikletler ile turlar düzenlendi. Bunun dışında beni en çok heyecanlandıran tabi ki festivalin resmi trailer'ı idi.



Trailer'da bir adrenalin ve karşılaşılan zorluklar var. Bunun bir o kadarı da yaşadığımız ülkede mevcut malesef. Çarşamba günü Avrupa Yakası Pedal Grubu ile giderken sahil yolunda bir şeridi bisikletliler olarak işgal ettik aslında işgal yanlış bir kelime olur, kapladık diyelim çünkü bizim de orada hakkımız var, fakat araba kullananların o bakışları sanki düşmanca bir tavır gibiydi. Neyse teknolojiyi çok yakından takip eden ve seven bir Ülkemiz var ama insanlık değerlerini yakalamaya gelince iş hiç öyle olmuyor.

Film olan Line of Sight için gerekli bilgiyi aşağıdaki siteden de takip edebilirsiniz.

http://www.lucasbrunelle.com/galleries/

12 Ağustos 2012 Pazar

Türkiye'de bug mı var ?

 Coğrafi konumdan  mıdır yoksa milletimizin iq seviyesinden midir ? Bilinmez ama her endüstriye ve işe geç kaldığımız aşikar. "Teknolojiyi yakından takip ediyoruz ama" Diyenler çıkacaktır fakat her ürünün de tam zamanında gelmediğini hatırlatalım.

 Eğlencesiydi, tatiliydi,etkinliğiydi buraya kadar tamam fakat. Türkiye'de unutulan bir şey daha var oyun endüstrisi. Belki bazılarının haberi bile yok ama usta - amatör bir şekilde bir yerden başlamış ya da emekleme döneminde olan insanlar var. Belli bir yapı yok fakat bu cevherleri değerlendirmek için Bahçeşehir Üniversitesinin yaptığı program dahilinde bu işe emek verecek olan insanlara doğru yolu göstermek için BUG oyun laboratuvar projesi geliştirildi.

 Sloganları ise ; "Sistem çalışmıyorsa, düzeltecek bir BUG gerek!"

9-12 Temmuz tarihleri arasında 4 günlük bu eğitimlerin yanı sıra Haziran Ayı itibariyle de oyunculara gidecekleri yollar gösterildi, öğretildi. Bundan sonra belli başlı gruplar kendilerine verilen üç hafta boyunca kendi oyunlarını yapmaya çalıştılar.

Kıçı kıytırık oyun ya bunun neresi zor diyenler olacaktır elbet. Oyun endüstrisi biraz biraz kendini de ayağa kaldırmaya çalışıyor ülkemizde ve hiç de yabana atılacak bir olay değil. Belki ben göremeyeceğim ama ilerde muhteşem işler çıkacağı kesin.

Bazı nutulmayacak işleri de sizlerle paylaşmak istiyorum bu başlık içerisinde. Mesela hiç de yabana atılacak cinsten olmayan Türkiye'nin ilk 3D aksiyon oyunu olan "PUSU" adlı oyun yoğurt teknolojileri tarafından yapıldı. Hatta gazetelerde bol bol takip ettiğimiz sıralar ne kadar heyecanlıydık bilemezsiniz.














 Merlin'in Kazanı adlı oyun sitesi'nin yaptığı röportaj ile başbaşa bırakıyorum sizi.



7 Ağustos 2012 Salı

Bisiklet üzerinde bir evrim !

 Ülkemizde diye bir giriş yapmayı uygun görmüyorum sadece net üzerinden İstanbul takibi yapabiliyorum hatta bırak onu canlı deneyime sahibim. Aslında tam tersi ya bir blog yazarı nasıl zıçar ahanda ilk girişten itibaren görmüş oldunuz bunu da :) istesem silerim ama tüm samimiyetimle beni biraz olsun tanıdığınızı biliyorum ondan silmiyorum bak hala devam ediyorum kanks ne ayaksın ? Diyorum.
BÖLÜM I

 Bisikletlere olan aşkımız devam ediyor ve aksilik olmazsa da devam edecek. Bu seferki konumuz bisiklet yolları ve çok sevdiğimiz bir abimizin nostaljik bisikleti artık çalışır duruma getirdiğini azıcık da olsa anlatacağız.

Öncelikle bisiklet yolları olarak Bisikletliler Derneği'nin bu konuda vermiş olduğu destek için çok teşekkür ediyoruz. İlk önceleri yol, yönlendirme yokken şimdi bisiklet yolları daha bir belirginleşmeye başladı. Tipik Türk huyumuzdan mıdır nedir belki de sabırsızlandığımızdan veya her şeyi çok iyi istediğimizden (işler biraz ağır işliyor) arada memnuniyetsizliğimizi de dile getiriyoruz ama bunu da nasıl daha iyi olur ? önerileri ile daha iyi yapmaya götüreceğiz. (Fotoğrafların üzerine tıklayıp, büyütebilirsiniz)






  Bisiklet yolu İstanbul Avrupa yakasında Bakırköy sahil yolu - Sirkeci arasında bir hattan gidiyordu. Şimdi yeni bir sistem yapılarak Bakırköy sahil yolu - Veliefendi arasında çok ciddi bir yol yapıldı. Gidişi geliş ve bisiklet trafik ışığı yapıldı. Özel şeritlerin çekilmesinden tutun da yine özel reflektörlü boyalar ile yerler boyandı. Bu tabi bisikletçinin dikkat etmesinden çok etraftaki dört tekerli deyim yerindeyse dört tekerli canavarların biraz olayı anlaması için yapıldı.

 Zaten bu yolu test eden Avrupa yakası pedal grubu yolun mantığı ile biraz yorumda bulundu fakat bu yolları tehlikeye sokanlar yüzdesel çoğunlukla otomobil sürücülerinde. Levhalara bakmadan bu yolların neden böyle olduğunu bile kavrayamıyorlar malesef. Hani eğitim şart diye bir espri yapılıyordu ya bir ara gerçekten de eğitim şart :(

  İBB'nin projeleri arasında bu yolları genişletme ile ilgili yanılmıyorsam 2008'den beri taslak var ama hayata geçirme olarak biraz gecikildi fakat öyle ya da böyle bir şeylere hatta şey demek de yanlış olur. Eziklik veya basitlik olarak görülen bu bisiklete değer verilmesi çok hoşuma gitti. Anlamadığım konu bu iki tekerlekli araç trafik tıkamıyor, size spor olarak geri dönüyor ve en önemlisi doğayı kirletmiyor ama gel gör ki Ülkem şartlarında bu araç hor görülüyor. Bundan sonra bu yargılar tamamen atılacak. Bisiklet de bir lüks çeşidi olacak.









BÖLÜM II
 Bisikletliler Derneği bunun dışında bir ay kadar önce de vancouver- Canada - Velo City Bisiklet ile ilgili katıldıkları panelde şehirin nasıl bisiklete uyum sağladığını görüyoruz. Buradaki kaosu gördükçe tüylerim diken diken oluyor. Fazla uzatmadan aradaki farkı görmeniz için sizi fotoğraflar ile başbaşa bırakıyorum.













 Fotoğraflar için izin veren Bisikletliler Derneğine çok teşekkür ediyorum buradan kendilerine. Eğitim, sağlık sistemi devamlı yap-boz gibi değişen şeyler umarız ilk adımı atılan yolların ilerki zamanlarda daha kapsamlı ve uzun bir güzergah olması dileğiyle. İyi pedallar bisiklet sevenler ve sürenler... :)




 BÖLÜM III



Üçüncü bölümde ise nostalji araçları toplayıp onları yollara kazandıran ve sevdiğimiz bir abimizin bisikleti ile son noktayı koyacağım. İki vitesli vir şehir bisikleti olarak kendisi şu an göreve hazır. Bunun toparlanması için gereken süreçte ben de zincir koruma için renk alternatiflerine çalıştım (kırmızı ve beyaz) Bunun dışında beyaz yanaklı lastik aramasının birkaç bölümünde abimiz ile dolaştık bazı yerleri. Öyle böyle derken şaşırtıcı derecede ve gönüllei fetheden tatlı bir iki teker ortaya çıktı. Sadece iki teker demeyelim, bisikletin mazisi baya derin, manevi olarak çok değer taşıyor.













 Yine bisikletli kapanışımızı yaparken, her zaman şarkıda dediği gibi:

"Tek bir şans, bir bisiklet" 



 

Siz Beğendiniz ;)

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı