31 Ağustos 2010 Salı

21. YY Hayalleri bozulmaz

 Tanıtıma ekliyorum bu yazıyı fakat tanıtım yapmayacağım bende delirdim artık :) Green Day'in yeni albümünden belki de sözleri tokat gibi çarpan en güzel şarkısı 21st Century Breakdown.Genel söz olsun genel klip çok başarılı.Özellikle kendi dönemlerini yaşamalarından mıdır bilinmez ama hafiftan Nixon'a da sataşıyor,işçi sınıfını ele alıyor.American Idiot için müzikal albüm demişlerdi fakat yeni albüm asıl müzikal albüm olmuş.Fazla sıkmadan youtube'suz dailymotion sitesinden sizlere video klibi aktarıyorum.

 
Green Day - 21st Century Breakdown
Yükleyen WBRNewMedia. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.
Kaydı Yayınla

3 Yanlış 1 Çoban HB Kalem.Optik formu iyi doldur

 Ne zamandır gündemi meşgul eden ve hakikatten de çıngar çıkarılası bir olay KPSS sorularının araklanması.Taaa kaç sene önce ÖSS sorusu çalındığında ortalık ayağa kalktı sınav iptal edildi,o sene içinde başka bir sınav daha yapıldı.Bu kadar titizdi işler ama ahlak seviyesi her geçen gün düştüğünden yapılan şerefsizlikler sanki normal gündelik olarak yapılan etik hareketlermiş gibi yapılıyor ve öyle gösteriliyor,bunu insanlar benimsiyor.İşin salaklık boyutları o kadar uzun ki.Hele bu [arada] yapılan salaklıklardan artık bıktım ama n'apiyim yine bilelim diye açıklıyorum.Beyler bayanlar KPSS soruları çobana kadar gitmiş.Yuh yani hem de okkalı arşınlı tarçınlı.
 Hani çobanda bu şekilde iş buluyorsa valla tebrik edicem.Hani düşünüyorum ulan inceden mesaj mı vermek istiyor Süleyman Demirel'de eskiden çobanlık yapmış.Ülke'nin başına gelmiştir diye de bu işlerle biraz zor.İstifalar oldu.Kelle gidince malesef çözüm olmuyor,insanların çoğu keşke diyor ve bu keşkeleri dememk için ders almak lazım.Alan var mı? O da yok.

Biz artık kıyametin çocuklarıyız.İyi işler beklemeyin.

 Hepinize sulugöz sakızı çiğnemeli günler diliyorum.


Demir kaynak;
Haberin Maden Suyu Kaynağı

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Benim bir balığım var Adı Rüstem.Kısaca Rüs demeyin ısırır! Hırrrrr

 Ayyyy ay bu sıcaklardan bunaldım ya fena fena.Geçenlerde aklıma eski hayvancağızım geldi.Rüstem derdim neden bilinmez.Eminönü'nden bu hayvanların olduğu yerden almıştım.Tabi o zamanlar yavruydu,ilk aldığımda akvaryumcu "Abi dikkat et!Özellikle gelişme çağında bunlar çok agresifleşiyor sonra işin içinden çıkamazsın"Dedi biraz salladım %25 gıda boyası kadar da salladım.Gelişimleri çok hızlıydı.Tam bir delikanlı balıktı.

 İlk aldım o bana bakıyore ben ona devamlı bakışıyorduk.Birden mahmurlaştı anlamıştım anne sevgisine muhtaçtı.Sen o okyanusun tehlikeli sulaırndan kalk Eminönü'ne gel.Yabancı memleket,yabancı insanlar.Ooooof of.Heey hey.Otobüste giderken bir kaç kişi ay ne sevimli acaba sevebilir miyiz? Dediklerinde hay hay dedim ama hiç de hayırlı olmadı.Direk üç kişi parmaklarından oldu,ilk durakta inip parmaklarını diktirmeye gittiler.O an anlamıştım Rüstem beni kıskanmıştı,aramızda bir bağ oluşmuştu.Bende bir balık tarafından kabullenmenin verdiği mutlulukla otobüstekilerle dans ettim.Şoför manyak mısın otur dedi.Bende Rüstemi salarım o zaman diyerek şoförü maden suyu ile biraz sindirmiştim.
  Eve vardığımda aileme durumu anlattım onunda bir yuvaya ve sıcaklığa ihtiyacı var demiştim.Annem baya sert çıkışarak ancak o tavada hamsi olur dediğinde çok üzülmüştüm.Allah'tan Rasim uyuyordu da duymamıştı bunları.Çocukluğum  Rüstem ile güzel geçiyordu bir keresinde dışarda havuzda eğlenirken göya eğlencenin bokunu çıkarmışız.Kapıcı Memiş abi bizi bi dürttü,kızdı,bağırdı,çağırdı biz bir utandık yerin dibine havuzun dibine girdik tünel açtık evin musluğundan çıktık yani o derece ama baktım Rüstem bir yerlere not aldı.Ne yapıyorsun dedim? O da abi günü gelecek dedi.Anlamamıştım :S  Sonraki zamanlarda beslenme alışkanlıklarından olsa gerek dişleri ayvayı yedi hem de ne ayva böyle bildiğin sapsarı cillop gibi.Dişlerin biri Kuzey kutbuna diğeri de Güney Kutbuna bakıyor,aradakilerde ekvator gibi takılıyordu.Rüstem konuşamıyordu ve böyle giderse konuşmayı da unutacaktı.Neyse sonra tanıdık bir dişçimiz vardı da ona gözüktü bir seneye yakın diş teli kullanmasını söyledi doktor.Netice almaya başladığını görünce hiç bırakmadı.Şimdi inci gibi dişleri var ne bulsa parçalıyor eşşoğlueşşek :D

Günler geçti ben büyüdüm.Rüstem büyüdü ve o gün gelmişti artık.Rüstem artık kendi ayaklarının üstünde duracağını söyledi,hem sevindim hem de üzüldüm.Birlikte geçirdiğim onca sene bana arkadaşlık eden balığım gidiyordu.Ailece uğurlarken kendisi hafiften gülüyordu.Meğer o gün gelmiş bizim kapıcı Memiş abiden intikam alacakmış.Adamı zor duruma soktu,elaleme maskara etti,eşini yedi.Bir de sokakta dalga geçen çocukları altına işettirdi.

Memiş abi bu olaydan sonra altına kaçırdı motorları bozdu hem kendinin hem de geminin (Soldaki resim)




 Memiş Abinin eşi izabella bellona (Nerden bulduysa bu kadını) o da arada bize zorluk çıkartıyordu.Gördü ama ebesini tersten,izometrikten.








Bunlarda dalga geçen çocuklar,altlarına cozurtturanlar.Koli basili bunlar yüzünden oldu hep.

29 Ağustos 2010 Pazar

Bırak ben yaparım (Bilenler yapsa daha iyi olacak)

 Sene ortası içinde sabah işe gitmeden haberlere bakarım gazete varsa okurum nete girmek içn vaktim varsa ona bakarım.Sonra haydi eyvallah ben kaçtım.Aklımın başında olduğundan beri şunu gördüm özellikle bizim halkımızda herkes her şeyden doğuştan anlıyor ama içi boş bilgelik bizimkisi özellikle de etrafta hatun kişi olduğunda herkes Einstein kesiliyor aman aman.Sonra da olayın şu yönü var işin içinden çıkılamadığında bu işi başkası üzerine yıkma evresi ve o işi üzerine (garibim) alan şahıs da yapamyınca azar manyağı oluyor.Malesef herkes çok biliyor ama icraat yok bu da başka bir tarafı.Bu [araya] nereden girdik?

 Öncelikle bahsetmiyim bahsetmiyim diyordum kendi kendime tek haber pek bir değeri olmaz dedim ama aynı hata iki defa belki biraz daha araştırsak başka yerlerde de benzer şekilde bulabiliriz.Olay nedir peki?
 İlk olayımız bu metrobüsler ama hani Hollanda'dan gelenler.Normalde bunlar orjinal olarak kapıları yol tarafına bakıyormuş (metrobüs güzergahına uyan yolda tabi) bizimkilerde akıl fışkırıyor tabi hemen iş ucuza kapansın diye Bursa'dan başka bir firmayla anlaşıyorlar.Ne için? Tabi ki ters tarafa da kapı yapılsın diye.Bu [arada] Hollanda'lı şirket bu olup biteni bir şekilde duyup hemen olay yerine varıyor ve firma bu işlem yapılacağı için Belediyeye dava açıyor.Çünkü hatırlarsınız hep bir LPG'li Ferrari hikayesi dönmüştü yurdumun dört bir yanında işte firmaya ciddi zarar vermesin diye böyle bir dava olmuş.Bizimkilerde yaptıklarıyla kalmışlar ve hala kaybedilen tazminat davasının paraları ödeniyor.Sonra birileri çıkıp da neden bu metrobüse dakka başı zam geliyor demesin.

 Akıllanmak lazım salaklığa giden bu yolda.

 Buna benzer ikinici bir olay ise Dünya Basketbol Şampiyonası başlamadan önce Ankara Arena yanılmıyorsam (Ankara'da ki yeni basketbol sahası) oradaki tavan skorbordunda teknik bir arıza meydana gelmişti.Bir basketbol periyodu 10 dk. düdük çaldı,durdu,foul atışları derken 20 dk'yı bulabilir.Skorbord arıza bir periyodu tam bir buçuk saat geciktirdi.Skorbord Fransız şirketin ve haliyle şirket montajı kendileri yapmak istemişler.E biz çok akıllıyız ya,yine demişiz ki yok ya biz yaparız bunun montajını.İşte sen gör o zaman montajı.Al sana montaj derler adama.Yapmayın etmeyin.Her işi ustasına bırakma mantığını ne zaman benimseyeceğiz hala bekliyorum.Belki olmayacak ama...Az da olsa bir umudum varrrrrrr.


Arızalı Skorbord Haberinin detayı;

http://salsabasket.blogspot.com/2010/08/ankaradaki-skorbord-krizinin-perde.html

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Nasıl bir etek bu mini etek?

 25 miydi? 26 mıydı? Tam hatırlamıyorum Ağustos'un yani.İşte masa üzerinde bir gazete gördüm,hani ilk sayfa haberleri önemli haberlerdir.Ne biliyim,ekonomide çok büyük dalgalanma olur,devletle ilgili haber olur...Aaaa bir de baktım yarım sayfa Anna Kurnikova'nın frikiği :( hani sadece o gazetede de değil bir kaç gazete de aynısını yapmış.Tabi üzücü aslında benim bunu yazmam bile üzücü de sadece nelere değer verildiğini,artık neyin haber niteliği taşıdığını göstermek için yazıyorum.Sanki Ülke'de her şey bitti,sıra geldi Anna Abla'nın eteğine geldi.Yok bir şeyler gözüküyormuş da sonra uyarmışlar da neymiş efendim düzeltmiş uyarılar gelince.


 Bende geçen festivale gittim fermuarı açık unutmuşum ama bir Allah'ın kulu gelip de abi makina gözüküyor,çıkmış yerinden diye uyaran olmadı.Sonra neyse yiğidin malı meydandadır diyerek kapadım :)
Kadın zaten baştan oynak tenisçiyken daldan dala atladı tamam her insanın asıl işinden ziyade farklı meslek gruplarına ilgisi vardır da bu abla fazla maymun iştahlı.

 Olayı fazla genleştirmeden özetini anlatayım İstanbul Moda Haftası için Ülkemizde bulunmuş kendisi.Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ile yanyana otururken de frikik patlamış.Hani ben oturup göstersem kim bilir kaç kişi kaçardı :D bu kadar iğrençlik yeter.Öpüldünüz

Majesteleri başka bir emriniz?

 Spor basketbol olunca işin içinde forma numarası 23 olunca o zaman akan sular durur.Duran sular buharlaşır.Bir sürü lakabı var;MJ,majesteleri,air Jordan,MJ 23 böyle uzar gider.Basketbol geçmişi bir o kadar başarılarla kabarık olan Jordan'ın hala daha ismi iş yapıyorsa demek ki baya kalıcı işler yapmış.Neler mi?Chicago'ya şampiyonluklar kazandırması,ünlü merdiven smacı,utah jazz'a karşı o stop jump shot'ı özellikle dillere destan ve ve serbest atış çizgisinden çıktığı smacı.Ölüsüyle dirisiyle hala iş yapar hatta hala ondan etkilenenler vardır ki (Kobe Bryant) 24 no'lu formayı giyerek işaret vermeye çalışıyor ama 23 sadece bir tanedir.
 Ünlü enerji içeceği Gatorade'de Majestelerine hürmeten özel bir iş yapmak istemiş ve hakikatten çok uçuk bir fikir olmuş.Jordan'ın en güzel smaçlarından birisini gatorade şişeleriyle portreye dönüştürmek :D Chicago metrosuyla giderken alttan fevkalade gözüküyor videoda fazla uzatmıyorum,ne kadar şişe kullanılmış felan hepsi videoda mevcut videomuzda youtube videosu unutmadan hatırlatayım izleyemenler küsmesin;






Yapılışıyla;

25 Ağustos 2010 Çarşamba

56 kaka

 Devir 56k Modem İnternet devri.Civuu vuzaaa kuvaaa voinn voinnn efektiyle bir ömrümüz gitti.Önce barbeli tuş sesleriyle numara çevrilir.Sonra bu demin yazdığım civuu... falan o sesler çıkmaya başlardı arada bir de poşet hışırtısı olurdu onu duyduğumuzda hah tamam bağlanacak serisinin ilk kısmına başlanılırdı.Sonra netteyiz.Pahalıydı o zamanlar,ne adam gibi kampanyalar vardı ne de sağlam bir altyapı.Telefonu direk çıkartıp kasanın arkasına modeme (eğer içindeyse) bağlayıp nete giriyordunuz.ADSL falan bize uzaylı gibi geliyordu.Nette olduğunuz sadece bir yöntem ile anlaşılıyordu,saatlerce meşgul olan sabit telefonunuz :D işin kötü yanı eskiden hem telefon parası veriyordunuz hem de internet paketi parası.Eğer yeni kampanyadan alınan internet paketli bir kampanya ise yine bir şekilde azıcık da olsa yırtıyordunuz.Ben aşırı kullandığımdan evdekilere cinnet yaşattım :D odama giden bütün kablolar kesildi :D 2003'den 2005'e kadar net kullanmadım.Değişikti sanal ortamdan kurtulmuştum (Asosyal değildim yalnış anlaşılmasın :) sonra Telekom'un yabancı ortaklarının ilk meyveleri gelmeye başladı.Türkiye'de Artık ADSL vardı.İlk hızını tam hatırlayamayacağım sanırım 512 idi 1Mbit bile değil :D sonra git gide altyapı sağlamlaştırılarak bu hızlar arttı.
 Aslında başa baktım da iyi bir tarih olmuş net bazında tabi en başından değil ama olsun.Yine burdan 56k zamanlarına gidiyoruz 98-99 hadi 00 olsun.İşte o zaman İXİR adında bir internet servis sağlayıcısı çıktı ortaya bu paket ücreti davasına son vermek için çok güzel kampanyalar yapmaya başladı.Örnek vermek gerekirse;

Saatlik tarifeler
Aylık dakika olarak verilen tarifeler
Kontörlü internet bağlantısı (Evet evet o zaman mantıklıydı )
Sabah-Akşam olmak üzere yapılan tarifeler bazında paketler yapmıştı.Güzeldi de fakat fazla tutunamadı sanırım ve o kadar da güzel reklamlar çekmişti.Kokareeeeççiiieeee,söylieeeeee repliği kafamıza kazınmıştı.Akıllıca göndermeleri vardı.Hatta bir ara coşup icq gibi (o zaman messenger yoktu,icq kraldı.Hala öyle ama ) chaxir adında sohbet programı yapmışlardı.Ben Banu Alkan'lı olan videoların buldum ve onu paylaşıyorum sizlerle;

Videoyu izledikten sonra sıkıntı gelebilir,intiharı kesinlikle düşünmeyin.Banu Alkan için üç kuluvallah bir elham okumak yeterli sanırım bir de TRT Çocuk Korosu eşliğinde Allah akıl ve fikir versin diyoruz.

Banu Alkan' lı İxir reklamı
Yükleyen Vaycanina. - En harika videolar burada

Bu da Levent Kırca'nın dalga geçtiği İXİR göndermesi :D

Bir daha ne zaman gelir?

 Bakıyorum etrafa etkinliklerle ilgili olmasam,müzik olarak araştırma yapmasam,zevklerim olmasa.Demek ki çıs tak çıs taka takılı kalacaktım,kalıyor olurdum hatta.Hı şu da var tabi bende eskiden pop kültürle alakalı değilmiydim?Alakalıydım tabi.O zamanlarla bu zamanları karşılaştırıyorum,fark olacak ama şimdikiler ne bileyim içi boş konserveden farksız.Geçelim buraları,hadi benim görüşüm diyelim bunlar.Bakın U2 için üstadlar ne demiş.Sadece U2 olduğu içinde değil dışarıdan bakıldığında yüzdelik olarak gerçekten iğrenç bir tablo var.Allah'tan arada iyi gruplar Ülkemize uğruyorda nerede olduğumuzun farkına varıyoruz :)


 Kuruçeşme Arena'dan Grease Müzikalinden dönerken o kadar mayışmıştım ki.Hem filmdekinden farklı bir sahne ile karşılaştım hem de o 70-80 arasındaki hava çok iyi verilmişti.Bir de Bahçeşehir Üni'nin ordan deniz otobüsü ile geçiyorduk ki :D Kenan Doğulu koparıyordu gençleri.

Bu işler "Shake it up şekerim" Ya da "Binlerce dansözzz var" Demekle olmuyor.Eğer Rock'n Roll adına biraz saygı duruşunuz varsa.Kaçırmayın diyorum.Konser alanı nasıl doldurulur diyenler için.U2 ROSE BOWL konserinden bir kaç görüntü koyayım da tam olsun.

Türkçe Wiki'de iki gram bilgi vardı ingiliş için;
Rose Bowl Stadyumu
Soldaki fotoğraf Youtube'dan yakalanmış bir görüntü.Aşağıya Dailymotion'dan bir video ekledim,rose bowl için.








U2 - 360° At The Rose Bowl (teaser 5)
Yükleyen umusic. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

24 Ağustos 2010 Salı

Bu soruda bir yalnışlık var ustaaaaa!

 Ülkemiz diğer ülkelerdeki gibi dizi formu olsun hatta özellikle de yarışma platformlarını değiştirerek gözler önüne sergiliyor,bizlere sunuyor.Dizilerin gerçi biraz bokumtrakı çıktı oralara fazla yanaşmayayım konu dağılmasın.Yarışma bazında çoğu konsepti kopyalıyoruz burası kesin bazen çok nadir olarak birileri değişik fikirlerle karşımıza çıkıyor.Bazen tutuyor bazen de direk çöpe.Bu konsept kopya programlardan da birisi "Kim 500 Milyar ister?" Adlı yarışma programıydı.Kültür seviyenizi ölçen güzel bir yarışmaydı.Sonuna doğru bazı aksilikler oldu ve ortadan kayboldu.

  Mizahçı ile Komedyen aynı kefede tartılıyor.Buna biraz karşıyım.Mizahçı,ustalık çağına kadar gelebilen bir meslekten ziyade bir birikim süreci bana göre.Komedyen yine kendi kulvarında bulduklarını yeri geldi mi izleyiciye birinci kanaldan gösteren kişi.Zaman zamanda farklı görevlerde üstleniyorlar.Her neyse işte.Şahan Gökbakar'ı ilk TV8 kanalıydı yanılmıyorsam şaka programında tanımıştım.Saf ayağına yatıp millete sorular sorup onların her doğru cevabına belli bir miktarda para veriyordu.Daha sonra aynı kanalda Kendi Şovunu başlattı.Değişik tiplemeler yaptı etti.Gündemi biraz takip edenler olduysa aslında Şahan buralarda çooook alttan alttan göndermeler yaptı.Bundan ders alanlara ne mutlu ama aptal aptal anlamadan gülenlere eyvahlar olsun.Özellikle de "Kim 500 Milyar ister" adlı yarışmaya gönderme yapması favorimdir.Nerede mi oldu bu olay?Klasik bölümlerini bir kenara bırakacak olursak orjinal yarışmada son sorudan bir önceki soru hatalı çıktı hatta mahkemelik olundu.Yarışmanın tekrarının yapılması istenildi.Son iki soru bitse dire 500 Milyar cepte ama nedense ben o finali göremedim.Hemen ilgili kanal yarışmayı bitirdi ve o 500 Milyar havaya karıştı hatta bir ara millet "Ya acaba kazanan çıkacak mı?" Diye hayıflanıyordu.
 Şahan bu son final bölümü ile çok güzel dalga geçti karşısındaki elemanımızı da bir güzel maskara etti.Göndermeleri huzurlarınıza sunuyorum.Haberin orjinali ve videomuz;

 http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=119133

http://www.medyatava.net/haber.asp?id=11453


Kim 500 Bin Istemezki-Final
Yükleyen ketur_du_91. - Basketbol, beyzbol, güreş ve diğer spor videoları.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Cazzzzzzzaaaaa doyum olmaz

 Ağustos ayında Ramazan'da Caz etkinliklerinde İlhan Erşahin'i izledik,eğlenceliydi ama kontra bas görünce birden garipsedim.Alp Ersönmez yoktu tamam belki enstrüman farkı olacaktı nasıl olsa ikiside aynı etkiyi verir diye düşünemedim bile olmaz dedim.O groove ritimlerini arayacaktık diye iç çektim sonra biletix'e göz gezdirdim yine bir havalara uçtum bir uçtum.




Akbank Sanat'ın 20. Caz Festivalinde Alp Ersönmez Quartet 26 Eylül'de Babylon'da sahne alacak


Alp Ersönmez Quartet:

Turgut Alp Bekoğlu: Davul
Genco Arı: Rhodes, Klavye
Engin Recepoğulları: Saksafon
Alp Ersönmez: Bas

Ondan öncesi tarihte ise yine bizi uçuracak İlhan Erşahin's Istanbul Sessions 25 Eylül'de yine Babylon'da yer alacak.Çifte ziyafet kaçmaz efendim.Yine arkamdan Uğur Yücel mi çıkacak diye beklerim :D

Istanbul Sessions içinde Freedom parçasını yine sabırsızlıkla bekliyorum

22 Ağustos 2010 Pazar

Kendimden Karalamaca

 Kendimden bir şey anlatmayı pek sevmem,kendimi de anlatmam hal ve hareketlerin beni tanımlaması,tamamlaması lazım ondan sonra zaten siz benim notumu verirsiniz.Biraz sıkıldım aslında baya bir sıkıldım.Sonra dedim kendi kendime herkes bloglara döküyor bir şeyler.Çoğumuz aynı şeyleri yaşıyoruz,benzer olaylar başımıza geliyor paylaşıyoruz.Bende kendimden bir kuple paylaşmak istedim.İster şeyinize sallamayın istersenizde keyifle okuyun.

 Nereden başlasam?Dedim kendime.Bir sorun vardı insanlarla aramda.Evet bende insanım ama bir çoğu ile frekanslarımız uyuşmazdı.Kendi tayfamla her zaman mutluyum sonuna kadar bile derim hatta.Bu [arada] ne eziklik içine girmekteyim ne de çok yüksek egolar içindeyim,olduğum gibiydim.Acındırma numaraları yok şimdi şöyle ki kendi frekansımı bulmam lazımdı hani şu klasik ergenlik kişilik arayışı.Hep doğrunun peşinden koştum,diğer tarafın acıttığını gördüm yaşamadım yaşamak da istemedim açıkçası ya da kendim doğrunun peşinden koştuğuma inandım.Bir yerlerde hep hatalar gözüme çarpmaya başladı ufaktan.Sistemin daha sonra tamamen yanlış olduğunu sonra anlamıştım en azından bu benim görüşümdü.
 Nerede nasıl davranılacağı,ne yapılacağı,nasıl yapılacağı.A'sından B'sine kadar hep kusursuz olmak vardı tabi kafa olarak da her zaman insanın büyüdüğünü göze alırsak bazı gerçekleri de göz ardı etmemek lazımdı örneğin; İnsanların hatasız olmayışı.Yapı olarak gerçekleri kabul ederek moral bulmayı ilke edindim.Bu canımın daha az yanmasına neden oluyor.
 Hayatın başlı başına bir sorun olduğunu gördüm.Kendini yetiştirme,aile,toplumda bir birey olarak kabullenilme,yer kaplama,ilişkiler (her türlüsü),iş... Bu saydıklarımın hepsinde bir şekilde etkileşim var etkileşim sonucunda ortaya olumlu veya olumsuz bir çok sonuç çıkıyor irili ufaklı tabi.Kimisi bunların hepsini kafaya takıyor ya da benimsiyor veya gerekeni alıp diğerlerine elveda diyor.Kimisi de şeyimden aşşağı kasımpaşa moduna çoktan girmiş.Kendimi aklı başında bir birey olarak gördüğümden bende işim olanla ilgileniyordum.Sonra yaşım ilerledikçe işlerin aslında daha çok raydan çıktığını gördüm.İnsan olarak yozlaşıyorduk.Millet birbirinden gün geçtikçe daha çok kopuyor ve yabancılaşıyordu.Artık oturduğum apartmanda (12 daireli) çok az kişiyi tanıyordum.Ben tanımak için bir girişimde bulunsam bile insanlar yavru ceylan bambi gibi kaçıyordu veya aynısı dışarıda da bir yardımlaşma için,bir muhabbet esnasında başka bir şey için yakınlaşma bir yardımlaşma için.İnsanlar kendilerini koruma moduna alıyorlardı.İyilik yapanlar karşılık beklemişlerdi sanırım eskiler şöyle söyler "İyilik yap denize at" Gerisini kimse düşünmesek aslında diyeceğim fakat gelen kötülüklerde pek o kadar göz ardı edilecek tipten değil artık.İlk başlarda bu olaylar ortaya çıkmaya başladığında kendime bakmıyordum.Bir suç aramıyordum hatta ve hatta empatiye bile gerek duymuyordum.İnsanların bulunduğu sosyal tabakanın içinde olduğuma göre kendime bir düzen yapmıştım madem öyle o zaman ben çemberin içindeyim ve bir şekilde herkesle etkileşim halinde olacağım (Bu aynı ilkokuldayken üni. zamanına kadar geçen zamanda kendinizi gruplaşma içinde bulduğunuza benziyor) daha sonraları yozlaşma ile gelen sorunlar büyüdü ve benimde kendi kendimi sorgulama vaktimin geldiğini gördüm.Kendime göre doğru olan şeyleri diğer taraftan sorguluyordum hatta kendi çevreme soruyordum pozitif cevap alıyordum fakat dışarıdan aldığım tepkiler hiç de öyle değildi.Sonra ne olduysa artık bu çemberin kendi hatasıyla çalıştığını gördüm.Bozulmuştu,bir şekilde kurtulmam gerekiyordu.En ufak bir çatlakta kendimi dışarı fırlatacaktım.Bekledim bekledim bekledim,ne bir çatlak oluştu ne de döngüde bir düzensizlik (aslında düzensizdi de diğerlerine göre düzenliydi) meğer benim daha başka açılardan bakmam gerekiyormuş.Sanırım sonunda bunu başarabildim.Çemberin içinde her türden zarar görmektense kendimi olduğum gibi,kabul ettiğim doğrularla (bu doğrular da tabi ki görmüşlük ve hala göreceğim bilgi aktarımları ile de değişebilir) dışarıya attım.
 Neler mi oldu?
 Daha az yıprandığımı görüyorum
 Daha az sorunlarla uğraşıyorum (ama akıllı sorunlarla uğraşıyorum)
 Daha fazla tecrübe ediniyorum
 Ara sırada olsa kendim gibi birilerini bulduğuma seviniyorum :)
 Olumlu değişimler görüyorum
 Çoğu zaman dengeyi yakalayabiliyorum

Sonuna gelirken yazının,ben farklıyım manası da çıkabilir belki ama tek korktuğum da bu.Aslında ben sadece böyle bir yol izledim ve ne istediğiniz de çok önemli.Sizin ne olduğunuzu karşı taraf analiz yapabiliyorsa zaten anlayacaktır.






Anlayışlı ve huzurlu bir hayat diliyorum.


Eylül Ayı içerisinde üç tane güzel etkinlik var caz bazında kaçmazzzzz :)

PARDON ! (Kötü bir alışkanlık haline gelen özür dileme sistemi)

 İnsani olanlar içinde (Etraf artık ayı kaynıyor) yapılan hatalarda ve yanlış davranışlarda ağzımıza uhu ile veya ne bileyim japon ile yapıştırılmış "PARDON" dediğimizde sanki her şey geçiştirilmiş oluyor.Ben kendi yapım itibariyle bir özüre neden olacak olan hal ve hareketleri veya sözcüklerden kaçınmaya çalışıyorum çünkü yediğiniz çok afedersiniz o boku sonra temizlemesi zor oluyor kolay oluyor diyemeyeceğim illa bir yerde bir şekilde izi muhakkak kalır görüşündeyim.Telafisi olmayan işlerde zamanı geri alamıyorum.Sadece insanlar mı hata yapıyor peki? Başka kimler yapabiliyor?
 Mesela Devlet'i ele alalım.Ben dün ilk defa izleme şansı bulduğum Pardon filminden yola çıktım taa buraya kadar getirdi beni ki işin üzücü tarafı keşke zamanında izleseymişim gerçi o zamanda buraya yazma fikri doğar mıydı bilinmez.Film gerçek bir olaydan beyazperdeye aktarılma.Asker kaçağı olarak yaşayan bir adamın eniştesi tarafından ihbar edilmesi üzerine gelişen olayları ele alıyor.Kaşla göz arasında İstanbul'a geliyim derken polisle göz göze gelip kaçmaya başlıyor bir anda ve kendini sorgulamada buluyor,bundan sonra olayların ardı arkası kesilmiyor.Bir,iki ve sonunda bir tane daha isim verilerek üçlüyü tamamlayıp cezaevine giriyorlar.Altı yıl üç ay hapiste kaldıktan sonra bir sabah odalarına müjdeli haber geliyor.Artık serbestler tabi şaşırtıcı olan ise onca yıl bir hiç uğruna yattıklarından üzülsünler mi sevinsinler mi onlarda anlayamıyorlar.Belki insan olarak da her şey pardon ama Devlet'in yaptıklarına bakınca,bu iş biraz tartıyı bozmuş.Her hatada büyük zarar verip (Koskoca Türkiye) pardon demesi alışkanlık haline gelmiş.Olmamış.Eğer benim gibi uzatmalı izlemeyenler varsa filmi tavsiye ederim izlesinler.Şimdi en son kesiti yayınlıyorum ve bir de Devletin ne kadar çok pardon dediğini sizlere gösteriyorum;

Pardon kesiti; 





Devletin Pardonları

Manyaklığınıza Hastayım (Canımsınız)

 Sıcaklar konsantre kaybı,iş verimliliği gibi üretkenlik görevlerimizi negatif etkiliyor.Çare var mı peki?Aşağıdan Sarıgül diye bağırıyorlar tabi ben kafalarına pet şişe yağdırıcam az sonra.Kimileri sıcaktan deliriyor,balatayı sıyıranlar bile var.Aşk akıllı adamı deli edermiş derlerdi,aşka hiç gerek yok sıcak var anasını satayım öyle böyle değil.Bu hafta için sıcaklıklar beş derece düşecek rüzgarlı bir hava geçirecekmişiz dediler ve de oldu.Sevindim baya arkadaşları topladık bunu şerefine maç falan yaptık felan...Tabi bu sıcaklarda nasibini ünlülerde alıyor hem de nasıl buyrun bakalım;

Tuğba Ünsal soğan suyu ile yıkanıyor

 Ünlü manken, cildinin ferahlaması ve dinç görünmesi için güneşlenirken yüzüne soda sürüyor.
Gece yatarken patates maskesi yaptığını ve vücudunu da soğan suyuyla yıkadığını söyleyen Ünsal, soğan suyu formülünü şöyle anlattı:
"2 soğanı ortadan kesip 1 litre suda haşlıyorum. Suyu ılıtıp önce yüzümü sonra da vücudumu yıkıyorum. Önce biraz kokuyor, sonra şampuanla o kokuyu alıyorum. Sorun kalmıyor. Vücudum bu yüzden pürüzsüz." 

Maşallah valla.Bende Bim'e gidip sebze çorbası alıyorum gece yatmadan her yerime sürüyorum hatta Arap yağı bol bulmasın diye onları da alıp sürüyorum.Gecenin dayanılmaz hafifliğinde vıcık vıcık uyuyorum sabah vücudum kaymak gibi oluyor cillop gibi afedersiniz.
Jessica Simpson kiloları yüzünden karnındaki yağları aldırıp poposuna naklettirecekmiş

Ben önceden bilseydim mahalleliden toplardım biraz.Ah keşke önceden duysaydım.Büyük popo istiyormuş oturuken kıçına batma oluyor herhalde nasıl iş anlamadım ya da Adana Karpuzu kıvamında şaplattın mı çççççççaaaaaaaat diye ses gelmesini istiyor.Fantezilere karışılmaz saygı duymak lazım.Neyse afiyet olsun kütür kütür diyorum pardon hayırlısı diyorum.

Kaynağından doğal olarak: ntvmsnbc haber


21 Ağustos 2010 Cumartesi

Bir arkadaşa bakıp çıkacağım (Şeyimtrak bir iş)

 Eskiden bu vardı bölümünde siz sevgili ve saygılı... Diye kibarlıktan çatlamak istemiyorum.Normal sen-ben muhabbetiyle konuşuyoruz.Yine geçenlerde tramvayda giderkene efendim aklıma nerden geldiyse bu çikolata reklamı geldi "Hey arkadaş! Sağol" Repliği de aylarca kafamıza kazındı.Ne reklammış ulen tabi o zamanlar adam gibi reklamlar çekilmiyordu o da işin ayrı bir tarafı.Hatta hatırlıyorum Olacak o kadar'a malzeme olmuştu bir de Kaygısızlar adlı dizide bunla maytap geçmişti veya çatapat neyse ne işte...
 Reklamı gece gece yine izledim,hoşuma giden şey ise çocuğun Dünya zikine minare hiç kapı çalmadan direk çikolataları futbolcularımıza dağıtıyor.Hani alın abiler bak yiyin valla maç başlamadan 2-0 sıfır koyarsınız gibi dağıtıyor biraz da utanıyor kerat cetveli :) En sonunda Fatih Hoca'ya veriyor bir çikolata aaa o da ne Fatih Terim'in kafasında saç var :D zaten ne olduysa o çikolatadan sonra olmuş :P
 Daha da uzatmadan geçelim reklamımıza (Youtube bağlantılı lütfen küsmeyin-yapmayın-etmeyin)
Hani diğer dalga geçilenleri de bulabilirsem eklerim ilerki zamanlarda

20 Ağustos 2010 Cuma

Evet-Hayır (Benim de kafam karıştı be abi)

 Bir refendum olacak biliyorsunuz sanırım 12 Eylül 2010 tam da darbenin eski anılarını bir daha hayata geçireceklermiş gibi ya da yaralanmış olanları yaralarını deşecekmiş gibi.Dikkatimi çeken şu oldu ki balık baştan kokar derler.Efendim Milletimiz neye neden dolayı Evet diyecek veya Hayır diyecekler neden Hayır diyecekler?Bunu adam gibi bilen ya da açıklayan yok.Çok üzücü bir durum.Ortada iki tane köpekçik var ve bunlar devamlı birbirlerine salya akıtarak diş geçirmeye çalışıyorlar.Bir Allah'ın kulu acaba Tv'de adam gibi bir açıklama izledi mi veya bilgilendi mi? Ben Hayır diyorum şahsen.Geçen de babam eve bir tane kitapçık getirmiş AKP bastırmış kitapçığı işte efendim evet derseniz bunlar bunlar olacakmış da falanda filanda...

Şimdi bu olayların arkasında başka şeyler var hadi onları geçtik diyelim de sen taaaa kaç sene önce olmuş bir olayın şimdi ele alıyorsun.Bizim muhabbetimizde sevilmiş dötün davası olmaz derlerdi.Eşelemek mantıksız.Tabii ki de 12 Eylül olaylarının başlarında olanlara halkın söyleyecekleri ve tepkileri vardı ama iş işten geçtiğinde değil.AKP mantıklı baktığınız zaman pek de iyi iş yapmıyor.Onları tutan taraftan bakmaya çalışıyorum bilgili olmam lazım ama bunu göz boyama ile geçiştirmeye çalışıyor.Bazı maddeler kaldırılarak daha farklı şeyler olacak.Belki aramızda bilmeyenler vardır; Lozan antlaşmasının bazı maddeleri hala günümüzde kendisini koruyor.

Neden hala ülkemizde çoğu yeraltı madenlerimizi kendimiz işletemiyoruz??? Bu neredeyse çoğu insanımızın bir muhabbetinde ortaya dökülüyor.Altını niye yurtdışındaki firmalar arıyor?İşte Evet ile bazı işler kolaylaşacak,anayasa ile farklı açıklar açılarak diğer devletlere malzeme verilecek...Eğer halk biraz uyanıksa biraz neyin ne olduğunun farkında ise yapacağını biliyor.

 Yine malesef diyerek devam etmek istiyorum,bu işler seçim zamanı geldiğinde millete kömür dağıtarak veya para dağıtarak olmuyor.Klasik Türkiye efendim işte şaşırmayın! Demeyin bana aslında bunun tam tersini yaptığınızda bir iş yapmış olursunuz.Seçim zamanına yaklaşınca çoğu belediyeler elini eteğini işten çeker.Sonra klasik politikacılar türlü yalanlarını satar...Konudan uzaklaşmayalım;
 Uyuyan bir millet var istatistiğe vurduğuzda okur-yazar oranı kaç? Kaç kişi bilgi edinmek için araştırma yapıyor? Bunlar Ülkemizde düşük yüzdeli seyrediyor ve başkaları için büyük bir kazanç.Güvenilir olduğunu sanan çoğunluk yine bizi bu karanlıktan kurtarsa kurtarsa bu hükümet kurtarır diyerek görmediği yılana sarılıyor denizde.Üzücü hem de çok üzücü...
 Hayır seçeneğini de sadece oyunu bozmak için kullanacağım.Şayet şöyle bir olay var diğer tarafta;

Ben ne sağdayım ne de solda.Sadece çemberin dışındayım.

(Video dailymotion'dandır e yani bu kadar da olsun)


Kılıçdaroğlu SSK'yi nasil Batirdi?
Yükleyen Rukal. - Dünyadan haber videoları

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Kötü haber tez duyulur (İyilik kaldı mı ki?)

 İyilikle kötülüğün mücadelesi en eski hikayelerden biridir.Hatta kimi ülkelerde bile bir sembol veya bir felsefe olarak da görülür.Denge meselesi bu diye kafadan kestirip atmak çok çok kolay gibi gözükür.En basit örneği bile zıt kutupları olan mıknatıslarla verebilirsiniz.Eksi-Artı ile birlikte olmazsa ayakta kalmak mümkün mü? Diyebiliriz  ;) Gerçekleri kabul ettiğinizde ( Bu da bünye ile alakalı kimileri de etmeyebilir) o zaman "fark" faktörü devreye giriyor.Şimdi buraya nasıl mı geldik?
  İşe günümüzden bahsetmekle başlamak istiyorum.Haberler mesela; Gazeteyi açtığınızda veya internetten baktığınızda magazin kısımlarını atın Dünya'da olup bitenler arasında kaç tane iyi haber var? Ya da iyi olan haberleri kim yayınlayabiliyor.Devamlı kaos,negatiflik,aşağıya iniş,mutsuzluk,çaresizlik,çözümü olmayan işler... Sorunlar elbette gelecek ve sorun=negatiflik.Pozitif kısımdan bahsetmek gerekirse eğer bir pürüzün olmaması gerekiyor.Bütün bunları bir şekilde etkileşimle kendi bünyesine katan insanlar etrafa çok da pozitif bir bakış açısı ile bakacağını sanmıyorum veya pozitif enerji yayacağını düşünmüyorum (Sünger olmak belli bir yere kadar)
 İşin empoze yönünü başka bir tarafa ayırıyorum (değişik planlar,beyin yıkama,olayları örtbas etme...) Diğer taraftan ele almak gerekirsek; Enerji yayımı ile alakalı diyeceğim de kaç kişi iyi şeyler yaşayıp bunu etrafına saçabilir? Bulunduğu koşulları göz önüne alırsak,etraftaki bireyleri... İyinin pek karlı iş olmadığını da hep gösterirler filmlerde.Aslında yer altındadır.Keyifi süren kötülük sokaklarda cirit atar.
 Her türlü işte kötü veya tu kaka oldu mu yüksek sesle söylenir!
Sanırım işin özünde kişinin yapamadığı veya yapamayacağı şeyi gördüğünde bu bireyin kendisinde bir özgürlük oluşturuyor (Negatiflik başlangıcı) ve istediği gibi söyleme lüksünü doğuruyor haliyle.
İyi kısmı gözünüzün önüne getirin yine aynı X şahıs,kendisi yapamadığında,beceremediğinde bunun tam tersini karşı tarafta gördüğünde hazımsızlık,ezilme ve diğer psikolojik reaksiyonları verebiliyor.Ters tepki ama bunun aslında tebrik edilmesi gereken bir olay olduğunu söylesek de.Ya vazgeçiliyor ya da unutup gidiliyor.

Pozitifliğin sesi çok çıkmaz,deli gibi eleştirilirsiniz ama ufacık bir hata sizin tüm yaptığınız işleri (iyi) anında yok edebilir.Bunun üstesinden gelmek de bakış açısı,kendini yetiştirme ve doğru gözlemler,tecrübelerle artı ahlakla alakalıdır diye düşünüyorum.

 Doğrunun ne kadar pısırık,yanlışın da ne kadar yüzsüz olduğunu bu Dünya'da anladım.

Cem Yılmaz'dan da en güzel örneğini izleyelim ;) (video linki metacafe'dir ona göre,youtube falan yapmadık sizi düşünerek)
 Salaklık ve Reaksiyon



11 Ağustos 2010 Çarşamba

JJ Abrams sizi yarı yolda bırakmaz (SUPER 8)

 Koskoca altı sene göz açıp kapatıncaya kadar geçti.Yok adaya nasıl düştüler ne yapacaklar,o ne? Bu ne? derken aaaaa bitti.Tabi kimse sonunu beğenmedi ki yine de bir çok soruya cevap verdiğini düşünüyorum hepsi değil ama 6. sezon sonuna da 11 dakikalık bonus koymayı ihmal etmemişler.11 dakika demeyin gerçekten de yine baya soru işaretini ortadan kaldırıyor.Devamı inşallah spin-off'lara diyoruz be beklemeye alıyoruz kendimizi.
 Abrams abi Fringe ile sci-fi tarzının yeniden hayat bulması için elinden geleni yapmaya çalışmış.Hele şu paralel evren olayı gerçekten etkileyici olmuş.Bazı konularda X-Files'a benzerliği ile dikkat çekiyor (Bay-Bayan partner ajanlar,onlarla uğraşan üst mevkiler ve diğerleri) taklitler asıllarını yaşaıtra geliyoruz burda ama tıpatıp da benzemiyor tabi.Kendi orjinal kurgusu var hakaret etmeyelim.Hadi iyi kötü Lost'un bizi kızdırıp,sinirlendirmesine anlam veremedik Fringe ile devam ediyoruz ama JJ bunla yetinmemiş ki iyi etmiş.

SUPER 8 adında sci-fi,aksiyon tarzında bir dizi ile karşımıza geliyor.Arkasında bir isim daha var Steven Spielberg.Bu ikilinin bu dizide zirveye oynayacağını tahmin ediyorum.Fragman bir kamyonetin tren raylarına girip deli gibi bir trene çarpmasıyla başlıyor sonra vagonlar havada uçuşuyor taaaa ki bir tanesi hareket edene kadar.Zaten orada da soru işareti bırakacak şekilde beynimizi yavaştan yiyor.Uzaylıların bu sefer ne şekilde ekranlara geleceğini yine çok merak ediyorum.Sabırla veya sabırsızlık arasında mekik dokuyorum.

Abrams yine dizide küçük küçük cinlikler yapmış aslında bu detaylar diziyi daha da izlenebilir hale getiriyor.Mesela Fringe'de aralarda değişik resimlerin ekrana gelmesi gibi SUPER 8!de de fotoğraf makinesinin alıcı kısmında okunabilir büyüklükte yazılar olacak.
Super Eight from Cristian Sfe on Vimeo.

Biri bana üretebilmeyi anlatsın

 Savaştan yeni çıkmış bir ülke ağır ağır kendi yaralarını sarmaya çalışıyor.Elinde son kalanlarla bir şeyler yapmaya çalışıyor.İnancı var yapacak ama birileri sadece hayır yapamaz diyene kadar.Bugüne kadar akıllara hep şu empoze edilmiş "Türkler yapamaz,üretemez.Üretse bile kaliteli olmaz" bu laf şimdilerde yavaş yavaş yıkılıyor.Özellikle bakıyorum bilim alanında beyin göçü çok fazla.Ünlü kalp doktorumuz Mehet Öz'de demek bir şeyler yapmışki adı baya anılıyor.Hadi bu sözü geçtim,yahu daha geçen güne kadar çin malı dandik veya bir şey aldı mı hemen bozulduğunda arkasına etiketine bakardık "Made in China" ya adamlar zaten kaliteli yapmıyor,dandik dandik derdik.E hani? Sadece biz miyiz üretimde sıkıntı yaşayan.Adamlar gayet dışarıya açıldı hatta ele geçirdi.İstatistiksel olarak yüzdeye vursak belki ürünleri her yerde.Bize gelince sıra ama öyle olmuyor anlamadım gitti.Buradan nereye bağlayacağız?
 Sabah işe gitmek için İETT otobüs saatlerine baktım,anasayfada da bir haber dikkatimi çekti " Hedefimiz yerli elektrikli otobüs…" demiş.Devrim Otomobili filmini izlediyseniz eğer o arabaların üretilirken ki çekilen sıkıntıları ve hayatlarında hiç araba üretmemiş TCDD Mühendislerinin emeklerini görseniz herhalde bu işin köküne kibrit suyu dökmeyi bırak tam tersi her patronu otomobil üretmeye teşvik ederdiniz.Tabi filmde dış güçlerin de etkisi görülüyor (Bizi nasıl yönlendirdiklerini) Nedendir bilinmez ama bizden hep korkuyorlar.Zamanında da uçak fabrikası kapanmış yerine tencere fabrikası kurulmuş,aaah o çok bilenler.Dışarıdaki korkan zihniyet "Bunlar bugün bu arabayı üretirlerse düşünün o zaman ileride neler yapabilir diye" Her zaman üretkenliğimize kelepçe vurulmuştur.Kendi madenlerimizi bile adam gibi işletemiyoruz....
 İETT göya büyük bir hamle yapacak yerli otobüs,çok kızdım hem de çoooook.Bu zamana kadar akılınız neredeydi derler adama? Sonradan şu geldi aklıma.Yahu bunların üretimine sınır getiririz,zaten avrupa-anadolu arası çalışan bir sistem kendi ihtiyaçlarını karşılarlar.Böyle olacaksa zaten hiç olmasın,bırakın Mercedes rüşvet verip kendi otobüslerini kullandırtsın hala.Eğer Devrim Otomobilinin devamı gelseydi,şu anda Almanya'dan sonra sanayi devrimini geç de olsa iyi yakalayan ama iyi bir değere sahip olan bir Ülke olabilirdik.
 Geçmişe bakılıp dersler alınmıyor,günü kurmarta çalışmaları bir fayda vermez.İleriyi göremeyen insanlarla çevrili çoğu yer,gerçek örneğini de vereyim isterseniz; Vatan Caddesini daha geniş yapın diyen Menderes ile dalga geçilmiş.Ne o uçak mı indirecekmiş diye.Şimdi görüyorsunuz hala sıkışık hala sıkışık.Ankara içinde keza Ata geniş yapın dediklerinde yolları,insanlar şaşırmış.


 Biz bu elli derece sıcaklıklarda hala bozulan metrobüsleri itelim efenim; 
http://www.habersinerji.com/haber/13196/metrobusuyolcularitti.html




Fazla uzatmıyorum,ileriyi görmek önemli diyorum

10 Ağustos 2010 Salı

[Ara] verelim biraz

 Küçüklüğümden beri belli kalıpların içine oturmayı sevmemişimdir.Özellikle de giyim konusunda,düğüne gidilirken kıyafetler resmidir keza bayramda da.Kravat+gömlek he günün 24 saati takım elbise ile dolaşanlarda var bu işi nasıl başarıyorlar valla tebrik ediyorum.Ben takım elbisenin içine girdiğim zaman boğuluyormuş hissine apılıyorum.Çıkmak istiyorum içinden,erkeği de erkek gibi gösteriyor orasına lafım yok ama bazen mecburiyetten giyiyoruz işte.Hele hele kazak ve boğazlı kazak o zaman işte kafayı yiyiyorum.İşim gereği de zamanında sporla çok uğraştığımızdan eşofman,şort,t-shirt aslında toparlayalım bunları spor kombinasyonundan fazla vazgeçemiyorum.Şimdi yine eskilerden aklıma gelen bir kaç reklam fikri aklıma geldi onları izleyeyim dedim gerçekten spor firmalarının yaptıkları reklamlar çok başarılı özellikle Adidas ve Nike.Onlardan bir kaçını derledim sizlere elbette daha güzeller de vardır.Bende kendi çapımda en başarılarılı olanları topladım ve huzurlarınıza sunuyorum;

Linkler youtube bağlantılıdır,açılmıyorsa kızmayın veya anırmayın lütfen :)
Adidas

 Adidas

Adidas

Nike

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Bu da vardı eskiden yahu

 Senesi kaç tam hatırlamıyorum ama biraz tepki tadında bir petrol şirketi reklam filmi çekmişti.Bir dönem ağızlara sakız oldu her önüne gelen "Ağzı olan konuşuyor" lafını benimsedi ota moka söylendi bu söz.Sevgilisine çıkma teklifi bile bu sözle gerçekleşiyordu (breh anasına) işte size bir kuple Ağzı olan  konuşuyor efendim;

Değişik

 Bu bölüme de siftah yaparak başlayalım dedik.Garip,değişik,anlam veremediğimiz güzel çalışmalara yer vereceğim bu [arada] Bir kaç sene önce youtube'da videolar arasında gezinirken gözüme çarpmıştı.Şirket mi desem,adam mı desem artık her kimse çok güzel çalışmaları var ve müzikleri çok hoş,trip hop soundunu çağrıştırdı bana.Fazla uzatmayayım buyrun;

6 Ağustos 2010 Cuma

İlhan Erşahin's İstanbul Sessions (Ağustos Ayı etkinlik seçimi)

 Temmuzda Kültür sanat vaktı tarafından silkelendikten sonra kurak bir Ağustos ayını böm böm bakarak geçireceğimi tahmin ediyordum.Taaaaa ki nette İlhan Erşahin'i görene kadar.Hakan Erdoğan Productions’ın, Ramazan vesilesiyle İlhan Erşahin ve daha bir çok ünlü sanatçıyı ülkemize getiriyor.1965 İsveç'te doğmuş kendisi.Tabi müzik kategorisinde kaç yaşında yönlendirilceğini bilmediğimden kendisi için baya geç başlamış deniyor (16 yaşında) 19 yaşında ise iyice çalışmalarını bir kaliteye oturtmaya başlamış.20 civarlarında New York'ta çalışmalarını sürdürmeye başlamış.Bugünlere gelene kadar Wallace Rooney, Jeff Williams, Cameron Brown, Victor Lewis, Eddie Henderson ve Valery Ponomarev gibi ünlülerle birlikte sahne almış.E tabi bu kadar çalışmadan sonra elbette kendi türünü yayınlayacaktır.İlk tanışmam Akbank Caz festivali ile olmuştu o zaman Babylon'da İstanbul Sessions albümünde tanıtımı yapılacaktı ordn birkaç parça çaldılar özellikle de "Freedom" adlı parçadaki bass ritimleri bitirdi beni.Hala severek dinlerim o albümü kendi "Wax Poetic" adlı bir çalışma da ortaya dökmüştür hem de Norah Jones ile.Kendisini alkışlamak lazım.

İstanbul Sessions albümü diğerlerinden çok daha farklı belki de kadrodaki elemanlardan dolayı mıdır?

Ilhan Ersahin - saxophone
Alp Ersönmez - bass
Turgut Alp Bekoglu - drums
Izzet Kizil - percussion

Alp Bey için tam groove adamı diyorlar (Groove=daha oynak bir ritim) ki katılıyorum çok değişik,dem değişik bir çalış.Turgut ve İzzet Bey'in de performansları göz dolduruyor.En son gittiğimde Eddie Henderson ile sahne almıştı kendisi.İlhan Bey hatta aralardan bir ara seyirci istiyordu farklı bir enstrüman çaldırmak için o anda da heyheyliğime denk geldi el kaldırdım tam sahneye geliyordum ki arkamda bir karartı gördüm.Yahu ne oluyor derken aaaa  o  kim? Uğur Yücel çıktı arkamızdan hooooopdedik diye sahneye atladı hemen de oturuverdi.Ne çaldığını tam hatırlamıyorum ama o da katkı yaptı ve o gece öyle bitiverdi.Kara kara düşünüyorduk ne zaman gelecek diye.Kendini Ramazan'a ayarlamış.

İstanbul Sessions Myspace (Freedom parçasını dinlemeden geçmeyin) ;
Biletix'den öperim diyenler;




Hızına Hastayım (Bu bir TTNET Faciasıdır)

 İnternet kelimesi yok işte www ile başladı her şey kısımlarına hiç inmeyeceğim.Direk maruzatım budur.Nedir?
bir hafta öncesi bizim ev aranıp TTNET Müşteri Hizmetlerinden eski kullanıcılara yönelik bir kampanya olduğu söylenmiş 8Mbit 5 veya 6 ay boyunca yanılıyor olabilirim 15 TL sonraki aylar ise (24 aylık =2 sene) ise 49TL olacağını söylemişler tabi bana da sormak istediklerinden,daha sonra karar vereceğiz cevabı verilmiş müşteri hizmetkerine neyse mantıklı geldi.Hız ve fiyat oranı bulunduğum yere göre gayet iyiydi (Superonline kampanyaları bizim tarafa uğramadığı için başvuramıyorum) Neyse bugün telefon açtık tam beş kere.İlkinde bizi aradıklarında 22TL denmiş yukarda sonradan öğrendiğim için gerçek fiyatı yazdım.İkinci telefon konuşmasında 29 oldu bu fiyat,üçüncü aradama arkadaş kısa devre yaptı işin içinden çıkamadı telefonda bekletti bizi ve kendi kafasına göre 49 TL'ye çevirmiş net'i (canım benim diyerek bildiğim tüm küfürleri söyledim) en son aramamızda nihayet istediğimizi gerçekleştirdik.Sadece geçi dönemi için arada bir nette kopmalar oldu falan neyse şimdi iyi bu sefer hız testi yapalım dedik 8Mbit ya bakalım bi gösterişine,şahlanışına aaaaa o da ne? 2Mbit :D :D yerlere düştüm gülmekten bir daha telefon ettik emin misiniz? Diyoruz evet 8Mbit beyfendi diyor.Kare kökü falan mı aldılar diye düşündüm sonra aklıma bağlantı aldığınız postane ile mesafe geldi aklıma (Çünkü ne kadar uzaksanız hız bariz bir şekilde düşüyor) buna da şükür dedik.İşler bu [arada] çok komik.Milletin kullandığı hızları duysanız belki de duymuşsunuzdur ağzınız uçuklar.Bundan beş veya altı sene önce nette bir elemanla konuşurken İsveç'te ki net hızını sormuştuk T1 denilen bir bağlantı var onu kullanıyoruz demişti o ne kadar dediğimizde 23 falan diyince ben kendimi direk köprünün üzerinde buldum intihar edecektim çünkü o zaman ADSL yeni gelmişti ve 512 ile bağlanıyorduk (Mbit bile değil :D ) o zamandan bu zamana kadar çok şey mi değişti?Sanmıyorum yeni gelecek teknoloji için bile kolları sıvadık deyimi komik kalır.ADSL 2+ testleri Çanakkale'de oldu.Her yere fiber döşendiğine bile inanmıyorum.ADSL = Hız diye algılandı ülkemizde evet ama çoğunu isteyemiyorsunuz hakkınız değil.

  Türk Milletine ne verirsen ver yer onlar zihniyeti iyi olmadı kanımca,daha ne kadar gider böyle düşünmek bile istemiyorum artık sıkılıyorum.Bunun bir değişik versiyonunu Superonline adlı firma yaptı.Daha önce başka kampanya adı altında 8Mbit veya daha fazla hızı 3-4 ay boyunca baya makul şekilde kullanıyordunuz.Sonra ise yine cüzi bir miktar vererek devam ediyordunuz.Sonra heh aklıma geldi Quick Net'di ismi neyse bunun adı değişti (değişti derken taşın altından Superonline çıktı) ve bundan sonra 8Mbit'i kotalı yapacaklarını söylediler ve o anda kıyamet kopmaya başladı herkes tepki gösterdi.Forumlarda baya ses getirdi.Firma bunu kasten mi yaptı yoksa vatandaş acaba koyun mu yoksa bazı şeylere hala duyarlı mı?Diye yaptı bilemiyorum.Gerçek olan şu kuyuya biri taşı attı ve kaçtı.Deliler ise hala üzerinde uğraşmakta.
 Son söz olarak da PTT'nin T'si özelleşti Türk Telekom oldu ve Araplar ortalıkla bu işe girdiler acaba ortaklık bitince Telekom ne hale gelecek çok merak ediyorum.

1 Ağustos 2010 Pazar

Rüstem Batum Show (Eskiden bu vardı)

 80 jenerasyonu doğumluyum modifiyeli full kasa.Arada bir nitro cozurtlarım.Çelik jant havasında biriyim.90'ları aadm akıllı yaşayan ve günümüzü de kazasız belasız görmeye çalışan biriyim işte.Bu bölümde de ara ara hatırladıklarımızı paylaşacağız.Hani klişe olanlar değilde; Tipitip Sakızlar,turbo sakızlar,casio kol saatleri,ayşegül kitapları... Arada sıkışanlar gibi mesela eskiden Talk Show konsepti daha yeni yeni filizlenmeye başlarken.Rüstem Batum diye bir adamla karşılaştık.Vücudunun değişik reaksiyona girmesinden midir,nedir? Anlamsız bir rahatlık vardır kendisinde hatta bazı komedyenlerimiz bile (Levent Kırca) geyiğe almıştır.Değişik bir konuşur,güler neyse huzurlarınıza sunayım.

Levent Kırca'nın ti'ye aldığı bir bölüm (Youtube linkidir,açılmıyorsa kızmayın)



Turgut Özal ile olan bölüm

Küfürüne Hastayım (Bir de edebilse :)

  Küfür belki eskiden edildiğinde kulakları kapatacak derecede bir kötü bir söz işgali yapıyorsa da şimdi artık gelen geçen çok afedersin koyuyor da koyuyor.Geçiren geçirene.Yaşlısından gencine,çocuğundan büyüğüne,olanından olmayayına kadar herkes bol keseden koymakla meşgul bu sıralar.Çok ayıp çooooook :D
 Asıl dikkatimi çeken hani tamam bir sokak ağzınız vardır arada kullanırsınız veya sinirden kontrolünüzü kaybedersiniz kullanırsınız ama iş herkesin izlediği bir araçta olunca ister istemez boyut farklılaşıyor.TV eskisine göre daha katı kurallara sahip.Kötü söz,sigara,alkol (alkol için sansür konuluyor mu bilmiyorum fazla tv izlemediğimden) ve reklamları bol olan dizilerde bol bol buğulama (kötü söze bip var) yöntemi getiriliyor.Hatta bir ara gece belki tv'de eski yabancı diziler vardı bir sahnesinde adam yüzlerce sigara yaktığından dizi buğulu gösteriyordu.Hani neredeyse karşı komşumuz var biraz temizlik manyağıdır kendisi o balkondan atlayıp temizlemeye gelecekti.
 Kaliteli Tarih konularının işlendiği bir program var bayadan beri; Murat Bardakçı ile Pelin Batu'nun sunduğu.TV konusu daha öncede de belirtmiştim hassas bir iş belki sadece sen sahnede yüzlerce kişinin önüne çıkıyorsun ama o ev milyonlar belki de milyarlarca eve destursuz girmiş sen ordasın.Farkında olan kişiliği olsun duruşu olsun değiştirmiyor,tavizlere yer yok.Örnek alanlar bile var sizi o derece.Pelin Batu ablamızı çok tanımam az da tanımam ama ekran karşısında pek saygısı olmadığı kanaatine vardım.Ağzından kaçırdığı bir küfürlü bölüm gözüme çarptı belki birinci yanlışlıkla olabilir fakat birden fazla oluyorsa bu işte ya kasıt var ya da biraz iş reklama kaçıyor diye düşünüyorum.Sizi de fazla sıkmadan Pelin Batu'nun bombaları ile baş başa bırakıyorum.Son ekleme "Zeeeeeng" olayını da baya sevmiş ablamız.

Bombası elinde 1. Kısım


(www.habergo.com)Pelin Batu Canlı Yayında Küfür
Yükleyen habergo. - Film ve TV kanalındaki diğer videolara göz atın

Bombası elinde 2. Kısım


Pelin Batu canlı yayında küfür etti
Yükleyen turuncutime. - Seyahat videolarıyla yeni yerleri keşfedin.

İntikam isteyen bir DOĞA

 Her yer ev olmuş,piknik yapmayı özleyenlerle dolmuş etraf.Eskilerin anlattıkları ile yaşıyor şimdiki nesiller biraz da ben hiç olmazsa azıcık da olsa yaşadaığımız yerin eski halini az-çok biliyoruz.Ordan dere akarmış kimisi der burda kocaman orman vardı.Diğerleri de buranın denizi pırıl pırıldı herkes burada güneşlenir,yüzerdi.Bu anlattıklarımın çoğu yaşadığınız yerlerde mazide kaldı.Hemen kafada 40'lık ampul yandı di mi?Hayır mı tamam florasan olsun di mi daha çevreci hem ampule göre daha az enerji üretiyor.Uçmayalım fazla...

 Normal Dünya döngüsü şu şekilde gerçekleşiyormuş.Buzullar eriyecek iklimler değişecek ve tekrardan oluşacak bir soğuma ile bir buzul çağı yaşanacak.Tamam burada belirttik iklimler değişecek ama normal koşullarla gerçekleşerek malesef bu bizim için geçerli değil.Çok geriye gitmeye gerek yok,haziran ayının son haftasında (2010'un) İstanbul-Florya'da birden büyük misket büyüklüğünde dolu yağmaya başladı hatta hatırlarsanız meterolojide sel ile ilgili uyarılar yapmıştı.360 derece değişen bir hava için malesef meteroloji bile güven olmuyor.Hiç hayıflanmamamız lazım.Az da olsa çok da olsa doğanın düzeninde bir karışıklık meydana getirdik.Şimdi ise "Haaaaa öylemi" diyerek arkada bırakılan pislikleri toplamaya çalışıyoruz.

 Sene 2009 başları.Malum küresel ısınmadan kaynaklanan ve devamlı değişiklik gösteren hava durumu canımıza okuyacaktı fakat kimse bunun farkında bile değildi.İkitelli yolu o gün bambaşka bir senaryoya hazırlanıyordu.Fırtına öncesi sessizlik verildi ve birden sel hiç olmadığı kadar can ve mal kaybına neden oldu.Topkapı'dan-Avcılar güzergahına giderken,Yenibosna'yı geçtikten sonra sağ tarafa baktığınızda Osmanlı'dan kalma eski bir taş köprü bulunur.Altı kanal oyuklarına sahiptir fakat bugün onun altından geçen kanal (Ayama Deresi) farklı bir yol izliyor ya da izlettiriliyor.Dere yatağının da küçülmesinden dolayı işte o gün orada bulunan fidanlıktaki evlerde sular altında kaldı.Başkası anlatsa belki inanmazdım ama inanılmaz derecede sular yükselmişti.Doğa intikamını almıştı bu kadar sessizlikten sonra.Dere yatağı çok küçültüldü,halbuki her şeyi bilen insanımız bir şey olmaz edasıyla rahatlıktan uçuyordu.

 Mesela gerçek bir örnek vereyim sizlere sonradan kimse ağlayıp sızlamasın.Ataköy'de en son proje Ataköy Konakları adlı proje hayata geçirildi mekan olarak gayet güzel fakat bir sorun vardı,o da bu sitelerin kurutulmuş bir bataklığın üzerinde olmasıydı hatta atık giderleri için içinden iki üç insan geçebilen borularla yeni yer altı güzergahları yapıldı.Konaklar yapılmaadn önce oradaki koku yüzünden insanlar yakınlarından geçemiyordu o bölgenin.Arada başka dalavereler döndüğünden bir şekilde çözüm buluındu.Arka kısmına ise kocaman atık arıtma tesisi yapıldı :D hatta orada oturanlar için yanına Ataköy Plus AVM yapıldı şimdi kokudan eser yok millet cafelerde cirit atıyor.Atsın tabi gözümüz yok fakat şu bir gerçek olası bir sel baskınında veya Allah göstermesin deprem anında ne kadar dayanabilir orası tartışılır (Kurutulmuş bataklığın zemin haritası?) İnsanlara akıl veriliyor,kullanılsın diye kimi hinliğe,kimi cinliğe,kimi de iyiye kullanıyor.

 İyi olan kazansın diyoruz.Başka hayatlar gitmesin.Boş bulunan yere değil uygun lokasyona sahip yerlere inşa edilsin yapılar.

Giyişine Hastayım

 Boşuna reklam yapmayayım kimileri tarafından delilerce ses getirildiğine inanılan bir moda dergisi var.Hatta ilk sayısı için ünlü bir AVM'de sıraya bile girmişti millet ilk sayısını onlarca alan olmuştu.İçimden dedim alla alla moda için ses getiriyorsa,bari baştan getirttirilseydi.Diğer yabancı dergilerde olduğu gibi Türkiye'de kendine özgü sayfasını sunuyor.
 Asıl konumuz ise her ay bir ünlüyü seçip o ay boyunca ne giydiğini insanlarla paylaşıyorlar.Biraz da kıl oldum yahu bu sıcaklarda don paça gezen ben ne modanın trendini belirleyebildim ne de örnek olabildim ki öyle bir şeyde istemiyorum.Temmuz Ayı için Sivaslı Cindy lakaplı Tülin Şahin ablamızı seçmişler.Bir ona bakın bir de bana bakın aradaki farkı da boş bir kağıda yazıyorsunuz.Sonra boş bir şişenin içine koyup ağzına da sıkıca bir mantar tıkayıp denize atıyorsunuz.Eğer şişe birine ulaşırsa İzel'den "Denizleri aşta gel kurbanın olam" melodisi cebinize geliyor.

 İşte Tülin Ablamızın Temmuz Ayında giydiklerinden bir kaç derleme;



Biz böyle vuvuzelalı bir ortama hiç denk gelmedik.Kandırma bizi lütfen lütfen çok reca edeceğim.






Tamam giyiniş de bir problem yok ama o eldeki mikrofon ne?Her sokağa çıktığında mikrofon alınıyorsa işimiz iş yani olmaz.Mikrofonla sokağa çıkılmaz.






O kadar extrem bir kişilik var ki of of yani.Uçak motoru önünde böyle göstere göstere.Olmadı olmadı!O motor bir çalışsa var ya bildiğin kuşbaşı kıyma.Hayır benim başıma geldi az daha motora giriyordum son anda ittiler.Aman Tülin aman!







Bu da bizim imkanlarımızla ortaya çıkardığımız.N'apalım? Buna da şükür.Gerçi abi tombala çekmeye hazırlanıyor ama idare edin,görmezden gelin.

Siz Beğendiniz ;)

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı